اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِـعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟
Defe'a دفع : دَفْعٌ kelimesi إلَى edatı ile geçişli olduğunda (müteaddi) verme veya teslim etme anlamına gelir. عَنْ edatı ile geçişli hale getirildiğinde ise himaye etme, koruma ya da savunma anlamlarına gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 10 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri def, defa, müdâfaa, müdâfi ve def-i hâcettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِـعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
يُدَافِـعُ fiili إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. يُدَافِـعُ Merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, عَنِ harf-i ceriyle birlikte يُدَافِـعُ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُدَافِـعُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi دفع ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
Müşareket (işteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ve mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰمَنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. يُحِبُّ fiili إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. يُحِبُّ, merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir.
كُلَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. خَوَّانٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. كَفُورٍ kelimesi خَوَّانٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
خَوَّانٍ - كَفُورٍ kelimeleri mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُحِبُّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi حبب ’dir.
İf’al babı fiile, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِـعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ
Kelam müminlere yöneliktir. Cümle tekid harfi اِنَّ ile başlamıştır ki bu ya haberin gerçekleştiğini ya da zaferi sabırsızlıkla bekleyip umutsuzluğa kapılmayıp tereddüt etmeyenler için indirilmiştir. (Âşûr)
İstinafiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu cümlede lafza-i celâlin zikri, tecrîd sanatıdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Harf-i cerle birlikte يُدَافِـعُ fiiline müteallik has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اٰمَنُواۜ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Bu ayette müsned يُدَافِـعُ şeklinde muzari fiil olarak gelmiştir. Bu durumda teceddüt ifade eder. Yani müminler her ne zaman bir meşakkat veya kriz yaşasalar bu ifadeyle teselli bulur ve imanlarında sebat ederler. Onlar için sanki zifiri karanlık, aydınlık bir mum gibi olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş, haberi menfi muzari fiil cümlesi olan faide-i haber inkâri kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Ayette lafza-i celâlin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
يُحِبُّ fiili اِفعال babındadır. اِفعال babı fiille kesret, haynunet, sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul manaları katar.
خَوَّانٍ (Çok hain), mübalağa ifade eden kiplerdendir. Ayrıca bu kelimedeki tenvin, kesret ifade eder.
خَوَّانٍ için sıfat olan كَفُورٍ۟ kelimesi mübalağa kalıbındadır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah'ın hain ve nankörleri sevmemesi, kinaye olarak onlara buğz ettiği anlamındadır. Yani Allah, emanetleri olan emir ve yasaklarına yahut bütün emanetlerinde hainlik edenleri ki -bu hıyanetin büyük kısmı nimetlerine nankörlüktür- sevmez. (Ebüssuûd)
Ayet, kişinin hıyanet ve nankörlük yapmak suretiyle bunlara devamından dolayı tövbe etmez bir durumda olacağına dikkat çekmektedir. Bu kişi, tövbe etmedikçe Allah'ın sevgisini kazanamaz. (Ruhu’l Beyan)
Bazı müfessirlere göre bu ayet-i kerime, Kureyş müşriklerine karşı henüz hicret etmemiş olan müminlerin, Allah Teâlâ tarafından himaye edildiğini beyan etmektedir. (Taberî)