وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقاً حَسَناًۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالَّذِينَ | ve kimseler |
|
2 | هَاجَرُوا | hicret eden(ler) |
|
3 | فِي |
|
|
4 | سَبِيلِ | yolunda |
|
5 | اللَّهِ | Allah |
|
6 | ثُمَّ | sonra |
|
7 | قُتِلُوا | öldürülenler |
|
8 | أَوْ | veya |
|
9 | مَاتُوا | ölenler |
|
10 | لَيَرْزُقَنَّهُمُ | onları rızıklandıracaktır |
|
11 | اللَّهُ | Allah |
|
12 | رِزْقًا | bir rızıkla |
|
13 | حَسَنًا | en güzel |
|
14 | وَإِنَّ | ve doğrusu |
|
15 | اللَّهَ | Allah |
|
16 | لَهُوَ | elbette o |
|
17 | خَيْرُ | en hayırlısıdır |
|
18 | الرَّازِقِينَ | rızık verenlerin |
|
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقاً حَسَناًۜ
الَّذ۪ينَ هَاجَرُوا atıf harfi وَ ’la الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ’ya matuftur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası هَاجَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
هَاجَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru هَاجَرُوا fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُتِلُٓوا damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَاتُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mahzuf kasem ve cevabı ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. يَرْزُقَنَّ fetha üzere mebni muzari fiidir. Fiilin sonundaki نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. رِزْقاً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَسَناً kelimesi, رِزْقاً ’ın sıfatı olup lafzen mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
وَ istînâfiyye veya itiraziyyedir. İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرُ mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. خَيْرُ kelimesi ism-i tafdil kalıbındadır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindedir. خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الرَّازِق۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. الرَّازِق۪ينَ kelimesi, sülâsi mücerredi رزق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقاً حَسَناًۜ
Allah Teâlâ'nın muhacirlere yönelik yüce vaadini bildirdiği ayeti kerime وَ ’la önceki ayete atfedilmiştir. İsim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında tazim ifade eder.
Mevsûlün sılası olan هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ izafeti, lafza-i celâle muzâf olan سَب۪يلِ için tazim ve teşrif ifade eder.
سَب۪يلِ اللّٰهِ ibaresinde istiare vardır. سَب۪يلِ kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir.
ثُمَّ قُتِلُٓوا ve اَوْ مَاتُوا cümleleri, aynı üslupta gelerek …هَاجَرُوا ف۪ي cümlesinde atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
ثُمَّ kelimesi hükümde ortaklık, tertip ve mühlet gibi üç hususu kendinde toplayan bir harftir. قُتِلُٓوا fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Ayette, bu uğurda öldürülen ile ölene eşit vaatte bulunularak ikisinin de kastı ve asıl ameli eşit sayılmıştır. Ancak güzellik dereceleri farklı olabildiği için bu rızkın verildiği kimselerin hali ve dereceleri farklı da olabilir. (Ebüssuûd)
اَمَاتُو - قُتِلُٓوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Lam-ı muvattienin dahil olduğu cümle, mahzuf kasemin cevabı olup aynı zamanda الَّذ۪ينَ ’nin haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle mahzuf kasem ve nûn-u sakile olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf kasem ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapılır. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
رِزْقاً kelimesi لَيَرْزُقَنَّهُمُ fiilinin mef’ûlu mutlakıdır. لَيَرْزُقَنَّهُمُ kelimesinde irsâd vardır.
وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
وَ istînâfiyye veya itiraziyyedir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir. Sübut istimrar ifade eden bu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. اِنَّ ’nin haberi هُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ ’dir.
خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ izafeti, mevsûfun sıfatına izafesi kabilindendir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, kalplerde muhabbet, telezzüz, teberrük ve tazim duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ'nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberi هُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned olan خَيْرُ ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. İzafet formunda gelişi, veciz ifade kastına matuftur.
يَرْزُقَنَّهُمُ - رِزْقاً - رَّازِق۪ينَ kelimelerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ cümlesi bedel ile mübdelün minh arasına girmiş itiraziye cümlesidir. Cümle, Cenab-ı Hakk'ın rızkının büyüklüğünü tasvir etmek için tekid harfi, lam-ı muzahlaka ve fasıl zamiri ile tekid edilmiştir. (Âşûr)