ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | işte böyle |
|
2 | بِأَنَّ | şüphesiz |
|
3 | اللَّهَ | Allah |
|
4 | يُولِجُ | sokar |
|
5 | اللَّيْلَ | geceyi |
|
6 | فِي | içine |
|
7 | النَّهَارِ | gündüzün |
|
8 | وَيُولِجُ | ve sokar |
|
9 | النَّهَارَ | gündüzü |
|
10 | فِي | içine |
|
11 | اللَّيْلِ | gecenin |
|
12 | وَأَنَّ | ve doğrusu |
|
13 | اللَّهَ | Allah |
|
14 | سَمِيعٌ | işitendir |
|
15 | بَصِيرٌ | görendir |
|
Velece ولج : وُلُوجٌ dar bir yere girmek demektir. Bu köke ait وَلِيجَةٌ kelimesi ise insanın kendi ehlinden/ailesinden olmadığı halde kendisine dayanmak için edindiği her gizli dost; diğer bir görüşe göre ise herşeydir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 14 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle birlikte mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. يُولِجُ fiili اَنَّ ’nin haberi olup mahallen merfûdur.
يُولِجُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. الَّيْلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. فِي النَّهَارِ car mecruru يُولِجُ fiiline mütealliktir.
يُولِجُ النَّهَارَ atıf harfi وَ ’la يُولِجُ الَّيْلَ ’e matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فِي الَّيْلِ car mecruru يُولِجُ fiiline mütealliktir.
وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesidir. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
سَم۪يعٌ kelimesi اَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. بَص۪يرٌ ikinci haber olup lafzen merfûdur.
سَم۪يعٌ ve بَص۪يرٌ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ
Ayet fasılla gelmiş müstenefedir. Cümle, sübut ifade eden isim cümlesi formunda olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.
أَنَّ ve masdar-ı müevvel, بِ harfi nedeniyle mecrur mahalde, mübteda olan ذَ ٰلِكَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilene tazim ifade eder.
Bu ayette ذٰلِكَ ile Allah’ın kudretine işaret edilmiştir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tazim ifade eder. ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)
Masdar-ı müevvel olan …اَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Bu cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu telezzüz ve teberrük içindir.
اَنَّ ’nin haberi olan يُولِجُ muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بِ harf-i ceri sebebiyyedir. (Âşûr)
يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ cümlesinde akis sanatı, ayrıca bu cümleler arasında mukabele vardır. Burada fiillerin müteallıkları arasında akis gerçekleşmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Gece ve gündüzden birini diğerinin içine sokulması; güneşin kaybolmasıyla, birinin karanlığının ötekinin aydınlığının yerini alması, doğmasıyla da birinin aydınlığının diğerinin karanlığının yerini doldurmasıdır. (Keşşâf ve Âşûr)
الَّيْلِ - النَّهَارَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı, bu kelimelerin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ
Masdar harfi اَنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan masdar tevilindeki اَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ cümlesi önceki masdar-ı müevvele matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla Allah lafzında tecrîd sanatı vardır. Müsnedün ileyhin tüm esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâlle marife olması tazim, telezzüz, teberrük ve ikaz içindir.
Zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak, hükmün illetini bildirmek için tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
سَمِیعٌ ,بَص۪يرٌ sıfatlarının aralarında “vav” olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin de birlikte mevcudiyetini gösterir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa kalıplarındandır. Aralarında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır.
Bu cümlede gereken karşılığı verir anlamı kastedilmiştir. Lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.