Hac Sûresi 67. Ayet

لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ  ...

Biz her ümmet için uygulayacağı bir ibadet yolu verdik. O hâlde, din işinde seninle asla çekişmesinler. Sen Rabbine davet et. Çünkü sen hiç şüphesiz hakka götüren dosdoğru bir yol üzerindesin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِكُلِّ her ك ل ل
2 أُمَّةٍ ümmete ا م م
3 جَعَلْنَا belirledik ج ع ل
4 مَنْسَكًا ibadet şekli ن س ك
5 هُمْ onların
6 نَاسِكُوهُ uydukları ن س ك
7 فَلَا asla
8 يُنَازِعُنَّكَ seninle çekişmesinler ن ز ع
9 فِي
10 الْأَمْرِ bu işte ا م ر
11 وَادْعُ çağır د ع و
12 إِلَىٰ
13 رَبِّكَ Rabbine ر ب ب
14 إِنَّكَ kuşkusuz sen
15 لَعَلَىٰ üzerindesin
16 هُدًى bir yol ه د ي
17 مُسْتَقِيمٍ dosdoğru ق و م
 
“Dinî kurallar” şeklinde çevirdiğimiz mensek kelimesi “kurban kesme ibadeti, kurban kesme yeri veya kurban kesme usulü” mânalarına geldiği gibi, “ibadet mahalli, ibadet şekli ve din” anlamında da kullanılır. 34. âyetin bağlamı genel olarak müfessirleri bu kelimeyi kurban kesme ibadeti ile irtibatlandırmaya yöneltmiş olmakla beraber, bu âyette birbirinden farklı yorumlar yapılmıştır. Taberî, “kutladıkları bayram, akıttıkları kan, kestikleri kurban ve hac ibadeti” şeklindeki yorumları aktardıktan sonra, kendisinin burada kurban bayramı günlerinde Mina’da akıtılan kanın kastedildiği yorumunu tercih ettiğini, zira müşriklerle Resûlullah arasında geçen tartışmanın bu konuda olduğunu belirtir (XVII, 198-199). İbn Âşûr, kelimenin “ibadet mahalli” anlamından yola çıkarak bu ifadenin karşı görüşleri geçersiz kılan bir delil taşıdığını ileri sürer. Onun izahına göre âyet, bütün ilâhî dinlerde, Allah’a yakınlaşma amacıyla yapılan ibadet için mekân birliği ilkesinin benimsendiğine, dolayısıyla müşriklerin putları için ayrı ayrı mâbed ve sunaklar yapmalarının bu ilkeyle çeliştiğine dikkat çekmektedir. Şu var ki mensek kelimesiyle 34. âyette “kurban yeri”, burada ise “hac mahalli” kastedilmiştir (XVII, 327-328). Râzî (XXIII, 64) ve Şevkânî (III, 526-527) gibi müfessirler ise âyetin bağlamı bir anlam sınırlandırmasını gerektirmediği için kelimeyi din ve din kuralları şeklinde yorumlamışlardır. Biz de aynı gerekçeyle meâlinde bu mânayı tercih ettik. Bazı rivayetlerde bu âyetin müşriklerin kendiliğinden ölmüş (meyte = murdar) hayvan etinin yasaklanması hükmüne işaretle, “Allah’ın öldürdüğünü haram sayıp yemiyorsunuz da kendi elinizle kestiğinizi helâl sayıp yiyorsunuz” şeklinde yöneltilen eleştiri dolayısıyla indiği belirtilir (Şevkânî, III, 528; Derveze, VII, 118-119). Âyette her ümmet için dinî kurallar belirlenmiş olduğuna değinilerek, öncelikle Allah tarafından toplumların şartlarına ve beşerî gelişmelere göre farklı dinî hükümlerin bildirilmiş olduğu realitesine dikkat çekilmektedir. Bu gerçeğin göz önünde bulundurulması halinde Mekke putperestlerinin Hz. Muhammed’in peygamberliğini yadırgamamaları ve bu noktadan hareketle bir tartışmaya girmemeleri gerekir. Bu husus kabul edildikten sonra geriye onun getirdiği mesajın sahih bir kaynağa dayanıp dayanmadığı ve doğru yola çağrıda bulunup bulunmadığı meselesi kalır ki, âyetin devamında bu noktaya açıklık getirilmiş, Resûlullah’tan rabbinin yoluna çağrıya devam etmesi istenmiş ve kendisinin dosdoğru bir yolda olduğu bildirilmiştir. 
 

لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ 

 

لِكُلِّ  car mecruru amili  جَعَلْنَا  olan mahzuf ikinci mef’ûlu mutlaka mütealliktir.  اُمَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  مَنْسَكاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  هُمْ نَاسِكُوهُ  cümlesi  مَنْسَكاً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle de hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir   هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  نَاسِكُوهُ  haber olup ref alameti  و dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن ناقشوك في أمر الشريعة (seninle şeriat konusunda tartışırlarsa) şeklindedir.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  يُنَازِعُنَّكَ  fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.  يُنَازِعُنَّكَ  fiili,  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. İki sakin bir araya geldiği için fail mahzuftur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. فِي الْاَمْرِ  car mecruru  يُنَازِعُنَّكَ  fiiline mütealliktir.   

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ  cümlesi makabline matuftur.

وَ  atıf harfidir.  ادْعُ  mukadder sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

اِلٰى رَبِّكَ  car mecruru  ادْعُ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نَاسِكُو  kelimesi; sülâsî  mücerredi  نسك  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُنَازِعُنَّكَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  نزع dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Müşareket (işteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ve mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كَ  muttasıl zamiri,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

عَلٰى هُدًى  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.  هُدًى  elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.  مُسْتَق۪يمٍ  kelimesi  هُدًى ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.  مُسْتَق۪يمٍ  kelimesi; sülâsî  mücerredi  قام  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً هُمْ نَاسِكُوهُ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiş ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

لِكُلِّ اُمَّةٍ , amili  جَعَلْنَا  fiili olan mahzuf mef’ûle mütealliktir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

اُمَّةٍ deki tenvin muayyen olmayan cins ve kesrete işaret eder.

هُمْ نَاسِكُوهُ  cümlesi  مَنْسَكاً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek, konuyu zihinde yerleştirmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مَنْسَكاً ’in nekre gelişi nev ve tazim içindir.

مَنْسَكاً - نَاسِكُوهُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مَنْسَكاً , “şeriat” ve “yol” demektir. Bu görüş de Atâ’nın rivayetine göre İbni Abbas’a ait olup Kaffâl’in tercih ettiği görüştür ki bu, [“Sizden her biriniz için bir şeriat, bir yol tayin ettik”] (Maide Suresi, 48) ayetinden dolayı doğruya en yakın olanıdır. Bir de bu kelime ibadet manasına gelen nüsuk kelimesinden alınmıştır. Binaenaleyh, bu ifade her türlü ibadeti içine aldığına göre onu tahsis etmenin anlamı yoktur. (Fahreddin er-Râzî)


 فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ 

 

Cümleye dahil olan  فَ  rabıta içindir. Mahzuf bir şart cümlesine delalaet eder. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan  فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ  cümlesi, takdiri  إن ناقشوك في أمر الشريعة  (Seninle şeriat konusunda tartışırlarsa) olan mahzuf şartın cevabıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan  وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ  cümlesi şartın cevabına matuftur. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبِّكَۜ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan muhatap zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.  Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

جَعَلْنَا - رَبِّكَ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. 

Bu hitap, Hz. Peygambere yönelik bir nehiydir yani ‘’Sen onların sözlerine bakma ve onların Seninle tartışmalarına imkân verme.’’ Ya da inkârcılara yöneliktir ve onların din konusunda bir bilgiye sahip olmadıkları ve cahil oldukları halde Hz. Peygamber (sav) ile tartışmaya kalkışmaları hususunda onlara yönelik bir sakındırmadır. Bunlar Huzâ‘a kâfirleridir. (Keşşâf)

فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ  (Seninle asla cedelleşmesinler) cümlesinde, olumsuzluk manası kastedilen nehiy kullanılmıştır. Yani hak apaçık ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla seninle cedelleşmemeleri gerekir. (Safvetü’t Tefasir)


اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede, îcâz-ı hazif sanatları vardır.  عَلٰى هُدًى  mahzuf mukaddem habere mütealliktir. 

مُسْتَق۪يمٍ  kelimesi  هُدًى  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اِنَّ ,  isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka  olmak üzere üç tekid içeren  bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hidayetin müstakim olmakla vasıflanması mekni istiaredir. Hidayet, talep edilen hedefe ulaştıran yola benzetilmiş ve bu yol da müstakim olarak sembolize edilmiştir. Çünkü müstakim yol hedefe daha çabuk ulaştırır. İslam dini, bütün dinlerin gayesi olan nefsani mükemmelliğe götüren dinlerin en kolayıdır. (Âşûr)