لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَعَلِّي | böylelikle |
|
2 | أَعْمَلُ | yapayım |
|
3 | صَالِحًا | yararlı bir iş |
|
4 | فِيمَا | yerde (dünyada) |
|
5 | تَرَكْتُ | terk ettiğim |
|
6 | كَلَّا | hayır |
|
7 | إِنَّهَا | şüphesiz bu |
|
8 | كَلِمَةٌ | bir sözdür |
|
9 | هُوَ | o |
|
10 | قَائِلُهَا | onun söylediği |
|
11 | وَمِنْ | ve |
|
12 | وَرَائِهِمْ | önlerinde vardır |
|
13 | بَرْزَخٌ | bir berzah |
|
14 | إِلَىٰ | kadar |
|
15 | يَوْمِ | güne |
|
16 | يُبْعَثُونَ | diriltilecekleri |
|
Berzeha برزخ : بَرْزَخٌ kavramı iki şey arasındaki engel ve sınırdır. Kıyametteki berzah ise insanla onun ahirette ulaşacağı yüksek mertebeler arasındaki engel/perdedir. Berzahın ölümle kıyamet arasındaki zaman dilimi olduğu da söylenmiştir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim olarak 3 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli berzahtır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ
لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
ي mütekellim zamiri لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَعْمَلُ صَالِحاً cümlesi لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَعْمَلُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. صَالِحاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Veya mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri, عمل عملًا صالحًا (salih işler yaparlar) şeklindedir.
مَا müşterek ism-i mevsûl ف۪ي harf-i ceriyle صَالِحاً ’nın mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası تَرَكْتُ ’dür. Îrabdan mahalli yoktur.
تَرَكْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
كَلَّا harfi reddir.
صَالِحاً kelimesi, sülâsî mücerred olan صلح fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
.
اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هَا muttasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. كَلِمَةٌ kelimesi, اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
هُوَ قَٓائِلُهَا cümlesi كَلِمَةٌ ’nün sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. قَٓائِلُهَاۜ haber olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هَاۜ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir. مِنْ وَرَٓائِهِمْ cümlesi munfasıl zamir هُوَ ’nin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ وَرَٓائِهِمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَرْزَخٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. اِلٰى يَوْمِ car mecruru بَرْزَخٌ ’un mahzuf sıfatına mütealliktir. يُبْعَثُونَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُبْعَثُونَ fiili نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
قَٓائِلُ kelimesi sülâsi mücerredi قال olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen ayet önceki ayette ölen kişinin duasının devamıdır.
Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ, tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. لَعَلَّ ’nin haberi olan اَعْمَلُ muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَعَلَّ, aslında terecci harfidir. Yani husûlü arzu edilen şeyin imkân dahilinde olduğu hallerde kullanılan bir harftir. Ancak bazı belâgî amaçlarla mümkün olmayan bir şeyi mümkünmüş gibi göstermek amacıyla temenni için kullanılabilir. Burada da öldükten sonra iyi ameller yapmak kastıyla dünyaya dönmek imkânsız olduğu halde temenni yerine terecci harfi kullanılmıştır.
لَعَلَّ (olur ki belki) edatı ile şek manası kastedilmemiştir. Çünkü o kimse, bu esnada Allah'ın ona istediğini vermesi halinde taata azmini göstermede alabildiğine gayret sarfetmektedir. Bu kelimeyle şek değil aksine kendi kusurunu bilip onun kötü neticesini anlayan için bir darb-ı mesel ifade etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu, ف۪ي harfiyle birlikte صَالِحاً ’ın mahzuf sıfatına mütealliktir. Sılası olan تَرَكْتُ cümlesi müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
ف۪يمَا تَرَكْتُ ibaresindeki فِي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla terkedilen dünya hayatı, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dünya hayatı, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mütekellim temennisini tekid etmek üzere bu harfi kullanmıştır. Câmi’; ف۪ي ’deki ve dünya hayatındaki mutlak irtibattır.
كَلَّا, istediklerini vermeme hususunda, adeta onlara bir ret cevabı gibidir. Bu tıpkı, olması uzak bir şey isteyenlere, “Heyhat, nerede!” denilmesi gibidir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ
كَلَّا için ta’lil hükmündeki cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümlesi formunda gelen هُوَ قَٓائِلُهَا cümlesi, اِنَّ ’nin haberinin sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
قَٓائِلُهَاۜ - كَلِمَةٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu ayetteki كَلِمَةٌ ifadesi, mecaz-ı mürseldir. Cüz ifade edilip küll kastedilmiştir. Zira ayetteki كَلِمَةٌ lafzıyla cümle kastedilmiştir. (Vehbe Zuhayli)
وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Hal وَ ’ıyla gelen cümle munfasıl zamir هُوَ ’nin halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnaâbıdır.
Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır.
مِنْ وَرَٓائِهِمْ, mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
Muahhar mübteda olan بَرْزَخٌ kelimesindeki nekrelik, tahayyül edemeyeceğimiz bir cins olduğuna işaret ettiği gibi tazim de ifade eder.
Zaman zarfı اِلٰى يَوْمِ için muzâfun ileyh olan يُبْعَثُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يُبْعَثُونَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Kur'an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
يُبْعَثُونَ fiilinde de bir tehdit ve uyarı olduğu düşünülebilir. Cümle, tekrar diriltilmekle kalmaz, gereken cezayı veririz manası için zikredilmiştir. Lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir. Mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
“Ötelerinde ise tekrar diriltilecekleri güne kadar devam edecek bir berzah vardır.” ifadesindeki zamir topluluğa işaret eder yani “Önlerinde kendileri ile geriye dönüş arasında kıyamete kadar baki bir engel vardır.” anlamındadır. Ancak bu, diriliş günü dönecekleri anlamına gelmez. Aksine, diriliş günü sadece ahirete dönüleceği malum olduğu için tamamen ümit kesici bir ifadedir. (Keşşâf, Fahreddin er-Râzî)
بَرْزَخٌ ; engel-mani demektir. Bu tıpkı, [O (iki deniz) arasında bir berzah var. (Rahman Suresi, 20)] ayetindeki gibidir. Yani “Onlar, yapamadıkları ibadetleri telafi etmelerine mani olan, bir araya gelmelerini engelleyen öyle bir duruma düşmüşlerdir. Bu, onların ölümleridir.” (Fahreddin er-Râzî)