وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | أَرْسَلْنَا | biz gönderdik |
|
3 | نُوحًا | Nuh’u |
|
4 | إِلَىٰ | -ne |
|
5 | قَوْمِهِ | kavmi- |
|
6 | فَقَالَ | dedi |
|
7 | يَا قَوْمِ | kavmim |
|
8 | اعْبُدُوا | kulluk edin |
|
9 | اللَّهَ | Allah’a |
|
10 | مَا | yoktur |
|
11 | لَكُمْ | sizin için |
|
12 | مِنْ | hiçbir |
|
13 | إِلَٰهٍ | ilah |
|
14 | غَيْرُهُ | O’ndan başka |
|
15 | أَفَلَا |
|
|
16 | تَتَّقُونَ | korunmaz mısınız? |
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
اَرْسَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. نُوحاً mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
اِلٰى قَوْمِ car mecruru اَرْسَلْنَا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli, nida ve cevabıdır. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا nida harfidir. قَوْمِ münada olup mahallen mansubdur. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim يَ ’sı mahzuftur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اعْبُدُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَكُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
مِنْ harfi zaiddir. اِلٰهٍ lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.
غَيْرُ kelimesi اِلٰهٍ sıfatı olup merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَفَلَا تَتَّقُونَ
Hemze istifham harfidir. فَ atıf harfidir. Mukadder istînâfa matuftur. Takdiri; أعصيتم فلا تتّقون (İsyan ettiniz ve takvalı olmadınız mı?) şeklindedir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَتَّقُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
تَتَّقُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi وقي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ
وَ istînâfiyyedir. لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Mahzuf kaseme işaret eden lam-ı muvattie ve قَدْ ile tekid edilmiş cevap olan وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Halidî, Vakafat, S.107)
Cümlenin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapılır. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
Aynı üslupta gelen … فَقَالَ يَا قَوْمِ cümlesi, kasemin cevabına matuftur. Vasıl sebebi cümleler arasında mevcut olan manen ve lafzen uyumdur.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Münada olan قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Nidanın cevap cümlesi olan اعْبُدُوا اللّٰهَ ise, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قَوْمِ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
قَوْمِ ; birbirini destekleyen topluluk demektir. Kıyam kelimesi de bu kökten gelir.
Eğer bir peygamber hitap ettiği topluluğa “Ey kavmim” demediyse, o peygamber o kavimden olmayabilir.
مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ
Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Sübut ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
Cümlede îcaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. مَا nafiyedir. لَكُمْ mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
Muahhar mübteda olan اِلٰهٍ , zaid مِنْ sebebiyle lafzen mecrur, mahallen merfûdur.
غَيْرُهُۜ kelimesi اِلٰهٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Ayetteki غَيْرُهُۜ kelimesi, hem ilâh kelimesinin mahalline göre ref ile hem lafzına göre cer ile okunmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
اِلٰهٍ ’deki tenvin nev, kıllet ve tahkir ifade eder. Zaid harf مِنْ , kelimeye ‘hiçbir’ anlamı katmıştır. Menfi siyakta nekre umum ve şümule işarettir.
Allah Teâlâ’ya ait zamirin muz+âfun ileyh olduğu غَيْرُهُۜ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
Ayet-i kerîme’de geçen مِنْ اِلٰهٍ car mecruru, مَا ‘nın ismi, makablindeki car mecrur haberi, مِنْ harf-i ceri ise zaittir. (Celâleyn Tefsiri)
Allah’ın nimetlerinin sayıldığı ayetlerde gemiden bahsedilip, 23. ayetle birlikte Nuh’a (as) ve hatta oradan başka peygamberlere geçilmesi bütüncül bir bakışla görülebilen istiṭrat sanatları için güzel bir örnek oluşturmaktadır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَفَلَا تَتَّقُونَ
İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan اَفَلَا تَتَّقُونَ cümlesi, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أعصيتم فلا تتّقون (İsyan ettiniz ve takvalı olmadınız mı?) olabilir.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih (azarlama) ve kınama manasında olup, cevap bekleme kastı taşımamaktadır. İstifham manasından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Mütekellim Hz. Nuh’dur.
تَتَّقُونَ - اعْبُدُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kur’an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
اَفَلَا تَتَّقُونَ şu manalara gelir:
Davet o kavme fayda vermeyip, Allah'tan başkasına ibadetlerine devam edince, Hazret-i Nuh onları, ‘’ittikâ etmeyecek misiniz?’’ diye sakındırmıştır. Çünkü bu, onların içinde bulunduktan inanç ve hareketlerden vazgeçmeleri için bir men ve ilâhi cezaya düşmekten sakındırmayla yapılan bir tehdittir. (Fahreddin er-Râzî)