فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَقَالَ | (şöyle) dedi |
|
2 | الْمَلَأُ | ileri gelenler |
|
3 | الَّذِينَ | kimselerden |
|
4 | كَفَرُوا | inkar eden |
|
5 | مِنْ | -nden |
|
6 | قَوْمِهِ | kavmi- |
|
7 | مَا | değildir |
|
8 | هَٰذَا | bu |
|
9 | إِلَّا | başka bir şey |
|
10 | بَشَرٌ | bir insandan |
|
11 | مِثْلُكُمْ | sizin gibi |
|
12 | يُرِيدُ | istiyor |
|
13 | أَنْ |
|
|
14 | يَتَفَضَّلَ | üstün gelmek |
|
15 | عَلَيْكُمْ | size |
|
16 | وَلَوْ | ve eğer |
|
17 | شَاءَ | dileseydi |
|
18 | اللَّهُ | Allah |
|
19 | لَأَنْزَلَ | elbette indirirdi |
|
20 | مَلَائِكَةً | melekleri |
|
21 | مَا | yoktur |
|
22 | سَمِعْنَا | işitiğimiz |
|
23 | بِهَٰذَا | böyle bir şey |
|
24 | فِي |
|
|
25 | ابَائِنَا | babalarımızdan |
|
26 | الْأَوَّلِينَ | geçmişteki |
|
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْمَلَؤُا fail olup lafzen merfûdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, الْمَلَؤُا ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ قَوْمِ car mecruru كَفَرُوا ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Mekulü’l-kavli, مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İşaret ism-i هٰذَٓا mübteda olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. بَشَرٌ haber olup lafzen merfûdur. مِثْلُكُمْ kelimesi بَشَرٌ sıfatı olup merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُر۪يدُ cümlesi بَشَرٌ -‘nun hali olarak mahallen mansubdur. يُر۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Fiili muzarinin başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. Kur’an-ı Kerimde çok nadir de olsa bazen cümlede اَنْ ’den önce (لِ) harf-i cerini ve اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını (لَا) görebiliriz. لِئَلَّا şeklinde yazılır. Bazen ise bu اَنْ ’den önce (لِ) harfi ceri ve nâfiye lâ’sının (لَا) hazf edildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَتَفَضَّلَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَلَيْكُمْ car mecruru يَتَفَضَّلَ fiiline mütealliktir.
يَتَفَضَّلَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi فضل ‘dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
يُر۪يدُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رود ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ
Cümle atıf harfi وَ ‘la mekulü’l-kavle matuftur. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. شَٓاءَ اللّٰهُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
شَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.
اَنْزَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مَلٰٓئِكَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ
Fiil cümlesidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
سَمِعْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. بِهٰذَا car mecruru سَمِعْنَا fiiline mütealliktir.
ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا car mecruru سَمِعْنَا fiiline mütealliktir. Muzâf mahzuftur. Takdiri; في أخبار آبائنا (Babalarımızın haberlerinde) şeklindedir.
Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْاَوَّل۪ينَ kelimesi اٰبَٓائِنَا ‘nın sıfatı olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ
فَ , istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْمَلَؤُا için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ cümlesi, kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. هٰذَٓا mevsuf/maksûr, بَشَرٌ sıfat/maksûrun aleyhtir.
O kavmin hepsi kâfir oldukları halde ileri gelenlerinin küfürle vasıflandırılmaları, onların küfürlerinin daha derin ve küfürdeki azgınlıklarının daha şiddetli olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Müşriklerin sözlerinin müsnedün ileyh olarak هٰذَٓا işaret ismi ile marife olması, onların tahkir amaçlarını belirtmektedir.
مِثْلُنَا haber olan بَشَرٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için gelen ıtnâb sanatıdır.
يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ
يُر۪يدُ …. cümlesi, بَشَرٌ ’un ikinci sıfatıdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için gelen ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَنْ masdar harfidir. Muzari fiili nasb eder, manasını masdara çevirir.
اَنْ ve akabindeki اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ cümlesi, masdar teviliyle يُر۪يدُ fiilinin mef’ûlu olarak nasb mahallindedir.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Onların Hazret-i Nuh'u bu şekilde vasıflandırmaları, muhataplarını ona karşı öfkelendirmek ve onları düşmanlığa kışkırtmak gayesine matuf idi. (Ebüssuûd)
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ
وَ ’la mekulü’l-kavle atfedilen bu cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Cümleler arasında manen ve lafzen ittifak vardır. İki cümlenin de haber olması atfı mümkün kılmıştır.
Nahivciler لَوْ edatını: ‘’Şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır’’, diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)
Şart cümlesi شَٓاءَ اللّٰهُ faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlin müsnedün ileyh olması, tazim ve teberrük ifade eder.
Şartın cevabı olan ve لَ karînesiyle gelen لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber talebî kelamdır. Haberin şart üslubunda verilmesi daha beliğ ve etkilidir.
Ayette لَاَنْزَلَ "indirirdi" ifadesi kullanılmış, çünkü meleklerin gönderilmesi, ancak indirmek yoluyla olur. (Ebüssuûd)
مَلٰٓئِكَةًۚ ’deki tenvin tazim ifadesi için olabilir.
مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ
Ayetin, istînâfiyye olarak fasılla gelen son cümlesi mekulü’l-kavle dahildir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107)
Müşriklerin Hz. Nuh’un davetine هٰذَا ile işaret etmesi tahkir içindir.
سَمِعْنَا fiilinin بِ harf-i ceriyle müteaddi olması, birleşme anlamını da içermesi için tazmindir. (Âşûr)
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
الْاَوَّل۪ينَۚ kelimesi اٰبَٓائِنَا için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
بِ , zaiddir; biz önceki atalarımız arasında böyle bir şey olduğunu duymadık, demektir. (Kurtubî)