Mü'minûn Sûresi 41. Ayet

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ  ...

Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını hâline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَخَذَتْهُمُ derken onları yakaladı ا خ ذ
2 الصَّيْحَةُ o korkunç ses ص ي ح
3 بِالْحَقِّ gerçekten ح ق ق
4 فَجَعَلْنَاهُمْ ve onları getirdik ج ع ل
5 غُثَاءً sel süprüntüsü haline غ ث و
6 فَبُعْدًا uzak olsun ب ع د
7 لِلْقَوْمِ kavim ق و م
8 الظَّالِمِينَ o zalim ظ ل م
 
Eski müfessirlerin bir kısmı, bu âyetlerde ismi verilmeden kendisinden söz edilen neslin Semûd kavmi ve onlara gönderilen peygamberin Sâlih aleyhisselâm olduğu kanaatindedirler (meselâ bk. Taberî, XVIII, 19); çoğunluk tarafından ise bu neslin Âd kavmi, peygamberin de Hûd aleyhisselâm olduğu söylenmiştir (bk. Zemahşerî, III, 47; Râzî, XXIII, 97). Bununla birlikte burada sözü edilen peygamberin davet ettiği tevhid ilkesi, esasen Kur’an’da adı geçen peygamberlerin gerçekleştirmeye çalıştıkları ortak davadır. Hz. Muhammed de dahil olmak üzere bütün peygamberlere karşı mücadele verenler, bu kıssadakiler gibi genellikle eşraftan hali vakti yerinde, çıkarlarına uygun düştüğü için mevcut sistem ve telakkiden memnun olan kesimlerdi. Bunlar umumiyetle hak peygamberin getirdiği sistemi kendi toplumsal ve ekonomik statüleri için tehlikeli görmüşler; özellikle herkes gibi bu mütegallibe zümresinin de yapıp ettiklerinden dolayı sorumlu tutulacaklarını bildiren, böylece toplumda mutlak bir hak ve adalet bilincinin uyanmasını hedefleyen âhiret inancıyla ilgili tebliğleri reddetmişlerdir. Bunlar, âhiret inancının toplum tarafından benimsenmesini kendi konumları için tehlikeli ve rahatsız edici bulmuşlar; bunu yaparken de ilgili peygamberin Allah’tan haberler getirecek olağan üstü özellikler taşımadığını, herkes gibi onun da sıradan biri olduğunu ileri sürerek onu gözden düşürmeye çalışmışlardır. Aslında bu iddialar, peygamberin görünürdeki insanî özelliklerini abartılı ifadelerle öne çıkararak insanların dikkatlerini peygamberin tebliğlerindeki dinî ve ahlâkî ilkelerde bulunan gerçekliğe çevirmelerini önlemeyi amaçlayan kurnazca bir plandan, bir saptırmadan başka bir şey değildi. Sonuç olarak söz konusu âyetlerde pek çok peygamberin yaşadığı ortak bir tecrübenin dile getirildiği görülmektedir. Bu durumda Muhammed Esed’in, bu âyetlerde belli bir peygamber ve kavimden söz edilmediği, burada anlatılanların, “Allah’ın bütün peygamberlerine ve onların her birinin peygamber olarak yaşadıkları tecrübelerde tekrarlanan benzer çizgilere ilişkin genel bir atıf durumunda” olduğu şeklindeki görüşüne (II, 694) katılmak mümkündür.
 
 Bu âyetlerde sözü edilen inkârcı zümrenin, peygamberin kişiliğine ve âhiret hayatına ilişkin iddiaları Kur’an’da muhtelif vesilelerle cevaplandırılıp reddedildiği için burada bir defa daha tekrarlanmasına gerek görülmemiş, sadece uğrayacakları acı âkıbete dikkat çekilmekle yetinilmiştir.
 

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  اَخَذَتْهُمُ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

الصَّيْحَةُ  fail olup lafzen merfûdur.  بِالْحَقِّ  car mecruru  الصَّيْحَةُ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. 

فَ  atıf harfidir.  جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

غُـثَٓاءً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ   atıf harfidir.  بُعْداً  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri;  ابعدوا بعدا (İyice uzaklaşın)  şeklindedir. 

فَ : Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِلْقَوْمِ  car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri;  قلنا (dedik) şeklindedir.

Mekulü’l-kavli, mukadder söz  ابعدوا بعدا  olup mahallen mansubdur.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi,  قَوْمِ ‘in sıfatı olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  الظَّالِم۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ

 

فَ , istînâfiyyedir. Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بِالْحَقِّ  car mecruruالصَّيْحَةُ ’nun mahzuf haline mütealliktir. Bu îcâz-ı hazif sanatıdır.

اَخَذَ  fiilinin,  الصَّيْحَةُ  kelimesine isnadı mecaz-ı aklîdir. Ya da burdada istiare vardır.

الصَّيْحَةُ  bir görüşe göre, azap ve ölümün kendisidir. Diğer bir görüş göre ise tamamen yok edici şiddetli azaptır. (Ebüssuûd)

Akabindeki  فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءً  cümlesi, makabline  فَ  ile atfedilmiştir. İki cümle arasında manen ve lafzen ittifak vardır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  فَجَعَلْنَاهُمْ  fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Sarsıntı Cebrail (as)’ın sarsıntısıdır, onları sarsmış ve yerle bir etmiştir. 

بِالْحَقِّ , hak ettikleri demektir. Çünkü onlar helak edilmesi gereken kimselerdi. Ya da bu ifade (Allah’ın adaleti olarak) anlamındadır. Bu durumda  بِالْحَقِّ  car mecruru bir kimse kararlarında adil olduğu zaman kullanılan  فُلاَنٌ يَقضى بِالْحَقِّ  (falan kişi adilce karar verir) ifadesindeki kullanıma benzer. (Keşşâf) 

Bu sayhanın hak olması, engellenmesi mümkün olmayan sabit hadise demektir, yahut Allah'tan (cc) adalet olarak, yahut doğru vaat olarak, demektir. (Ebüssuûd)

فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ  [Onları çer-çöp kıldık] cümlesinde teşbîhi belîğ vardır. Zira vech-i şebeh (benzetme yönü) ile teşbih edatı hazf edilmiştir. "Hızla yok olma ve değersizlik hususunda onları çer çöp gibi kıldık" demektir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr) 


  فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  بُعْداً , takdiri  ابعدوا  olan mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi  لِلْقَوْمِ  için sıfattır.  الظَّالِم۪ينَ  ism-i fail vezninde gelerek, kavmin, zalim olma özelliğinin sübut ve devamına işaret etmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Ayetin son cümlesi, haber formunda olduğu halde, beddua manasına geldiği için muktezâ-i zâhirin hilafına olarak mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

بُعْداً  (uzak olsun),  سُحْقاً  (defolsun),  دَفَراً  (pis kokulu) vb. kelimeler fiil yerine kullanılan masdarlardandır. Sîbeveyhi bu mastarlar hakkında, açıkça ifade edilerek kullanılmayan fiillerle mansubdurlar demiştir. Ayette  بُعْداً  kelimesi,  بعدوا  (helâk oldular) anlamındadır. Bu kelime tıpkı  رَشِداً  -  رُشْداً  /  رَشَداً  gibi, بَعِد  - بُعْداً  /  بَعَدًا  şeklinde gelir. (Keşşâf) 

ظَّالِم۪ينَ  (Zalimler) ifadesi, def olup gitmeleri yönünde beddua edilen kimseleri açıklamakta olup tıpkı  هَيْتَ لَكَ  [Sen! Gel haydi!”] (Yûsuf 12/23) ifadesindeki ve  لِمَا تُوعَدُون  (size vadedilen şey) ifadesindeki kullanım gibidir. (Keşşâf) 

فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ  [Zalimler kavmi için artık uzaklık!] İfadesinin habere de duaya da ihtimali vardır.  بُعْداً  kelimesi,  بَعُدَ 'nin masdarıdır ki helak olmaktır. Bu, fiili açık kullanılmayan masdarlardandır.  لِ  da uzak olması için beddua edileni beyan etmek içindir.  هُمْ  zamiri yerine zahir ismin kullanılması bunun illetini bildirmek içindir. (Beyzâvî)   

بُعْداً  : Bu ifade, "hayır ve iyiliklerden uzaklaştırma" demek olan, "lanet" kelimesi gibidir. Allah Teâlâ bunu, onları hafife alıp onları hor ve hakir kılma üslubunda getirmiştir. Allah, onların başına bu azabı, ahirette onların başına gelecek olan nimet ve mükâfatlardan uzak olma azabının, kendilerinden sonrakilere bir ibret olsun diye, şu anda başlarına gelenden daha büyük olduğunu göstersin diye indirmiştir. (Fahreddin er-Râzî)