نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
Cümle önceki ayette geçen اَنَّ ‘ nin haberi olup lafzen merfûdur. نُسَارِعُ damme ile merfû muzari fiildir, faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
لَهُمْ car mecruru نُسَارِعُ fiiline mütealliktir.
فِي الْخَيْرَاتِ car mecruru نُسَارِعُ fiiline mütealliktir.
بَلْ idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb ( اِضْرَابْ )” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada, yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلْ idrâb ve atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَشْعُرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
نُسَارِعُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi سرع ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
Önceki ayetin devamı olan ayet, fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ cümlesi, önceki ayetteki اَنَّ 'nin haberidir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فِي الْخَيْرَاتِۜ ifadesindeki فِي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla الْخَيْرَاتِۜ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü الْخَيْرَاتِۜ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Hayırlarla olan irtibatta mübalağa ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Zarfiye olan في harfi mecazî olarak gelmiştir. Burada الخَيْراتِ kelimesi, üzerinde yürüyerek yarışanların olduğu الطَّرِيقِ menziline konmuştur. Dolayısıyla في harfi meknî istiarenin karinesi olmuştur.
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ [Onlara iyilik etmede yarıştığımızı mı sanıyorlar?] Cümlesinde, bunu önceki cümleye bağlayan به lafzı hazf edilmiştir. Takdiri şöyledir: نُسَارِعُ لَهُمْ به فِي الْخَيْرَاتِۜ (Bunları vermekle, onlara iyilik etmede yarıştığımızı mı sanıyorlar?) Söylendiği takdirde söz uzayacağı ve söylenmediği takdirde karışıklık endişesi bulunmadığı için, hazfi güzel olmuştur. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)
Bu ifadelerle Hazret-i Peygamber (sav) teselli edilmiş, onların derhal azaba uğratılmasını istemesi ve azabın ertelenmiş olmasından üzüntü duyması yasaklanmıştır.
Anlam şudur: Onlara verilen bu nimetler, iyice günaha dalmalarından, derece derece günaha batıp, daha fazla günahkârlığa sürüklenmelerinden başka bir şeye yönelik değildir. Oysa onlar bunun kendilerinin iyiliği için yarışmak olduğunu zannetmektedirler; kendilerine fayda ve ikramda bulunulduğunu, vakti gelmeden önce ödüllerinin verildiğini düşünmektedirler. Ayrıca burada tıpkı Müslümanlardan hayır sahiplerine hayırlarının karşılığı derhal verilmiş olduğu gibi, kendilerine de verilmiş olmasının kastedilmesi de mümkündür. بَلْ (Aksine) kelimesi ‘’zannediyorlar mı ki’’ ifadesinin istidrakidir, yani aksine onlar tıpkı hayvanlar gibidirler, anlamazlar, fark etmezler ki, bunların kendilerini iyice günaha batıran bir istidrâc mı yoksa onların iyiliği için yarış mı olduğunu düşünsün, tefekkür etsinler. (Keşşâf)
Muzari fiil hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
بَلْ idrâb harfidir. Atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat sadece matufu îrab, yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)