Mü'minûn Sûresi 72. Ayet

اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ  ...

Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 تَسْأَلُهُمْ onlardan istiyor musun? س ا ل
3 خَرْجًا bir vergi خ ر ج
4 فَخَرَاجُ vergisi خ ر ج
5 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
6 خَيْرٌ daha hayırlıdır خ ي ر
7 وَهُوَ ve O
8 خَيْرُ en hayırlısıdır خ ي ر
9 الرَّازِقِينَ rızık verenlerin ر ز ق
 
Bu ifadelerden, Hz. Peygamber’in peygamberlik görevi için bir karşılık talep etmiş olabileceği hatıra gelmemelidir. Resûlullah’a hitap eden âyetin anlatmak istediği şudur: Sen onlardan bir ücret mi istiyorsun ki kendilerine Allah’ın âyetlerini okuduğunda dönüp gidiyorlar! Böyle bir durum yok; çünkü görevini yapmanın karşılığı olarak Allah seni daha iyisi ile ödüllendirecektir. Senin tek amacın, onları “dosdoğru bir yol”a yani İslâm’a çağırmaktır. Fakat Resûlullah’ın bütün çabalarına rağmen Mekke putperestleri doğru inanca ve yaşayışa götüren yoldan sapıyorlardı. 74. âyetten, bu sapmanın önemli bir sebebinin âhiret hayatını inkâr etmek olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü âhiret inancı kaçınılmaz olarak insanı sorumluluklarının idrakine varmaya zorlayacak, bu da onun nefsânî isteklerini, duygusal eğilimlerini aşarak din ve dünya hayatıyla ilgili konularda doğru kararlar vermesini, doğru hareket etmesini ve sonuçta sûrenin başında müminlerin nitelikleri olarak zikredilen davranışları sergileyerek kurtuluşa ermesini sağlayacaktır. Ancak 75. âyetin ifade ettiğine göre bu müşrikler inat ve inkâra öylesine saplanmışlar ki, Allah kendilerine acıyıp da içine düştükleri kuraklık, kıtlık, can ve mal kaybı gibi sıkıntıları kaldıracak olsa yine de sapkınlık ve azgınlıkları içinde bocalayıp duracaklar, kendilerini kurtaran Allah’ın birliğini tanıyıp hükümlerine boyun eğme basiretini göstermeyeceklerdir. 76. âyete göre Allah Teâlâ’nın onları bu tür acılarla sıkıştırması da akıllarını başlarına almalarını sağlamamıştır. Fakat bir gün gelip de Allah onların üzerlerine “çok şiddetli bir azap kapısı açtığı zaman” akılları başlarına gelecek, ama iş işten geçtiği için tam bir şaşkınlık ve ümitsizlik içine düşeceklerdir. Bir yoruma göre “çok şiddetli azap”tan maksat, putperestlerin Bedir Savaşı’nda uğradıkları yenilgidir (Taberî, XVIII, 45); çünkü bu onların müslümanlar karşısındaki ilk yenilgileriydi. Bu savaşta bazıları öldürülmüş; kalanlar için de müslümanlara karşı zulüm ve haksızlık yapma dönemi son bulmuş, bocalama ve gerileme dönemi başlamıştır. Buradaki “azap” ile âhiret azabının, Mekke’nin fethiyle uğradıkları büyük yenilginin veya kıtlık ve kuraklık gibi ekonomik felâketlerin kastedildiği de söylenmiştir (Şevkânî, III, 557). 
 

اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ 

 

اَمْ  munkatıadır. Yani  بَلْ  ve hemze manasındadır.  تَسْـَٔلُهُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. 

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  خَرْجاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  ta’liliyyedir.  خَرَاجُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.  خَيْرٌ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

خَيْرُ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. Burada marifeye muzâf şeklinde gelmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

 

 وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  خَيْرُ  haber olup lafzen merfûdur.

الرَّازِق۪ينَ  kelimesi muzâfun ileyh olup  cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الرَّازِق۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  رزق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   
 

اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً 

 

Ayet, 70. ayetteki  اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ  cümlesine matuftur. 

اَمْ , munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır. Ayet fasılla gelmiş istînâfiyyedir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle istifham üslubunda olmasına rağmen soru manası taşımayıp taaccüp ve inkâr anlamına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  Ayrıca mütekellim Allah Teala olduğu için istifhamda tecâhül-i ârif sanatı ve Rabb isminin zikrinde tecrîd sanatı vardır.

Fiilin muzari sıygada gelmesi teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


 فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ 

 

فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ  cümlesi önceki olumsuzluğun ta’lili için gelmiştir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsned olan  خَيْرٌۗ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Müsnedün ileyhin izafet formunda gelmesi, veciz anlatım kastına matuftur.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Peygamber (sav)’e ait zamirin  رَبِّ  lafzına izafesi, ona tazim teşrif ve destek anlamına gelmektedir. Rabb ismine muzâf olan  خَرَاجُ  kelimesi de muzâfun ileyh dolayısıyla tazim edilmiştir.

خَرَاجُ - خَرْجاً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, خَيْرٌ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

 وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

 

Ayetin son cümlesi,  وَ ’la ta’lil cümlesine atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede müsned olan  خَيْرُ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Müsned, veciz ifade kastıyla izafet şeklinde gelmiştir. 

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

Muzafun ileyh ism-i fail olarak gelmiştir.