وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُو mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müşterek has ism-i mevsûl الَّـذ۪ٓي , mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يُحْـي۪ fiili, ى üzere mukadder damme ile merfûdur. Faili müstetir olup takdiri هو’ dir.
يُم۪يتُ atıf harfi و ‘la makabline matuftur. يُم۪يتُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
يُحْـي۪ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi حيي ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَ atıf harfidir. لَهُ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
اخْتِلَافُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. الَّيْلِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
النَّهَارِ atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Ayet mukadder istînafa matuftur. Takdiri; ألا تتفكرون (Tefekkür etmez misiniz?) şeklindedir.
Hemze istifham harfidir. فَ istînâfiyyedir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
تَعْقِلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ
Ayet, önceki ayetteki …وَهُوَ الَّذ۪ي cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir.
İki taraf da, yani mübteda da haber de marife olduğu için cümle kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuf babında hakiki kasrdır. Müsnedin tarifi ihtisas ifade eder. (Âşûr)
Ayrıca müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak ve gelen habere dikkat çekmek içindir. Has ism-i mevsûlün sılası يُحْـي۪ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslupta gelen يُم۪يتُ cümlesi sılaya atfedilmiştir.
Fiiller muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Yine sıla cümlesine matuf olan … لَهُ اخْتِلَافُ cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. لَهُ ’nin müteallakı olan mukadddem haber mahzuftur. اخْتِلَافُ الَّيْلِ , muahhar mübtedadır.
يُحْـي۪ - وَيُم۪يتُ ve الَّيْلِ - النَّهَارِ gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
Ayetteki "O, hem dirilten hem öldürendir" ifadesi ile anlatılan husus şöyledir: Bu, "Hayat nimeti en büyük nimetlerden olsa da sona ericidir. Hak Teâlâ bu nimeti verse bile, bundan esas maksat ahiret yurduna geçiştir. Daha sonra Hak Teâlâ, bütün bu hususlara ibret nazarıyla bakmamaktan sakındırarak, "Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?" buyurmuştur. Çünkü bu ifade, zecr ve tehdide delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)
اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Ayetin fasılası, takdiri …ألا تتفكرون (Düşünmüyor musunuz ki…) olan, mukadder istînâfa matuftur. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Hemze, inkâri istifham harfidir.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr, taaccüp ve tevbih manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Ayetin bu son cümlesi, bir çok ayette tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri Ahkaf/28)
اَفَلَا تَعْقِلُونَ cümlesi çok büyük bir kınama ifadesidir. Anlam ise “Yaptığınız şeyin çirkin olduğuna akıl erdiremiyor musunuz ki bu fiillerin kötülüğü sizi onları yapmaktan alıkoymuyor? Adeta akılları örtülmüş kimseler gibisiniz. Çünkü akıl bu tür şeylerden kaçınır, bunları reddeder.” şeklindedir. (Keşşâf, Araf/169)
Kur’an’daki fasılaların en önemli meselelerinden birini de pek çok dil bilimci ve müfessirin üzerinde konuştuğu akılla direk bağlantılı olan تَعَقُّل , تَفَكُّر , تَدَبُّر , تَذَكُّر ve تَفَقُّه kavramları oluşturmaktadır. Kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ gibi tezekküre çağıran fasılalarla bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكَّرُ) geleceğe yol bulmaları (تَدَبَّرُ) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise tefakkuh kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)