بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ
بَلْ : Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مِثْلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Müşterek ism-i mevsûl مَا , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası قَالَ الْاَوَّلُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْاَوَّلُونَ fail olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette بَلْ , idrâb harfidir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ cümlesinde, mef’ûlun takdimi söz konusudur. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.
مِثْلَ mahzuf masdar için sıfattır. Takdiri; قولًا مثل قول الأولين (Öncekilerin sözü gibi bir söz) şeklindedir.
Müşterek ism-i mevsûl veya masdariyye olan مَا ve sılası مِثْلَ ’nin muzâfun ileyhi konumundadır. Sılası olan قَالَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا - قَالَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بَلْ , atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab, yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Yani, onların bu ayetleri ve ibretleri düşünecek akıl ve fikirleri yoktur. Aksine o Mekkeli müşrikler önceki milletlerin söyledikleri gibi söylediler. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)
Allah Teâlâ, birliğinin delillerini ortaya koyunca, bunun peşinden ahiretten bahsedip, "Hayır, onlar evvelkilerin dediği gibi dediler" delillerin bunca açık olmasına rağmen öldükten sonra dirilmeyi inkâr ettiler" buyurmuştur. Cenab-ı Hak bu ayetiyle, onların bunu, evvelkileri taklit ederek inkâr ettiklerine dikkat çekmiştir. Bu da, taklit ile başkasına cahilce uyarak söz söylemenin yanlış olacağına delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)