وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَقْسَمُوا | ve yemin ettiler |
|
2 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
3 | جَهْدَ | var gücüyle |
|
4 | أَيْمَانِهِمْ | yeminlerinin |
|
5 | لَئِنْ | eğer |
|
6 | أَمَرْتَهُمْ | onlara emredersen |
|
7 | لَيَخْرُجُنَّ | (savaşa) çıkacaklarına |
|
8 | قُلْ | de ki |
|
9 | لَا |
|
|
10 | تُقْسِمُوا | yemin etmeyin |
|
11 | طَاعَةٌ | itaatiniz |
|
12 | مَعْرُوفَةٌ | malumdur |
|
13 | إِنَّ | şüphesiz |
|
14 | اللَّهَ | Allah |
|
15 | خَبِيرٌ | haberdardır |
|
16 | بِمَا | şeylerden |
|
17 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız |
|
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اَقْسَمُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِاللّٰهِ car mecruru اَقْسَمُوا fiiline mütealliktir.
جَهْدَ masdardan naib mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. اَيْمَانِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
إِنْ şart harfi olup iki muzari fiili cezm eder. اَمَرْتَهُمْ şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa إِنْ kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَ harfi, ikinci mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
يَخْرُجُنَّ fiili نَ ’un sübutuyla mebni, muzari fiildir. İltika-i sakineynden dolayı zamir olan çoğul وَ mahzuftur. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
اَقْسَمُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi قسم ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Mekulü’l kavli, لَا تُقْسِمُواۚ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تُقْسِمُواۚ fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
طَاعَةٌ mübteda olup lafzen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, خبر من قسمكم (Sizin tarafınızdan bir haberdir.) şeklindedir.
مَعْرُوفَةٌ kelimesi طَاعَةٌ ’in sıfatı olup merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَعْرُوفَةٌ sülâsisi mücerredi عرف olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.
خَب۪يرٌ kelimesi اِنّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle خَب۪يرٌ ’a mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. تَعْمَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
خَب۪يرٌ kelimesi,mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ
Ayet, 51. ayetteki …اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَيْمَانِهِمْۙ için muzâf olan جَهْدَ , mahzuf mef’ûlu mutlaktan naibdir. Veya hal konumunda masdardır. (Muhyiddin Derviş)
اَيْمَانِهِمْ - اَقْسَمُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kasem Tabirinin Yemin Manasına Taşınması:
Vahidî şöyle demektedir: “Yemine, kasem adı verilmiştir. Çünkü yemin, ister müspet isterse menfi olsun, insanın haber verdiği, bildirdiği haberi tekid etmek için vaz edilmiştir. Haber doğru veya yalan olabileceği için haber veren kimse doğru tarafını yalan tarafına tercih etmek için böyle bir yola başvurmaya muhtaç olur. Ki bu yol da yemin etme yoludur. Yemin etmeye, ancak bu haberi duyduğunda insanlar, onu tasdik eden veya yalanlayanlar şeklinde kısımlara ayrıldığı zaman ihtiyaç duyulur. Araplar yemin etmeye kasem adını vermişler ve bunu, أفْعَلَ sıygasıyla ifade ederek أقْسَمَ فُلانٌ يُقْسِمُ إقْسامًا (Falanca yemin etti.) demişler; bununla da o kimsenin tercih ettiği yemini tekid ettiğini ve doğruluğu yemin ve kasem vasıtasıyla seçmiş olduğu kaseme havale ettiğini kastederler. (Fahreddin er-Râzî, Enam Suresi 109)
جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ (Eğer ağır yeminleriyle) terkibinde latif bir istiare vardır. Münafıkların son derece kuvvetli ve ağır bir şekilde ettikleri yeminler, istiare yoluyla, yapamayacağı bir işe kendini zorlayan ve bunun için bütün gücünü harcayan kimseye benzetildi. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Kasem üslubunda gayrı talebî inşaî isnaddır. لَ mahzuf kasem fiilinin cevabının başına gelen lâm-ı muvattıa, ئِنْ şart harfidir. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şart cümlesi olan اَمَرْتَهُمْ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَيَخْرُجُنَّ cümlesi kasemin cevabıdır. Şartın cevabı, kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
Mahzufla birlikte cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ
قُلْ emriyle başlayan istînâf cümlesi, talebî inşaî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan لَا تُقْسِمُوا cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اَقْسَمُوا - لَا تُقْسِمُواۚ kelimeleri arasında iştikak cinası, tıbâk-ı selb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
طَاعَةٌ kelimesi هى şeklindeki mukadder bir mübtedanın haberidir.
مَعْرُوفَةٌ kelimesi طَاعَةٌ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Ayetteki, طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ ifadesi mahzûf bir mübtedanın haberidir. Burada hazf edilmiş olan طَاعَتُكُمْ (sizin itaatiniz) kelimesidir. Bu cümle yemin etmeye dair yasaklamanın gerekçesini açıklamakta ve sanki bu şekilde onlara şöyle denilmektedir: İtaat iddianıza dair yemin etmeyiniz. Çünkü sizin itaatinizin; sadece dil ile yapıldığı ve kalplerinizle örtüşmediği herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla cümlenin takdiri: Sizden beklenen müminlerin gerçek/saf itaati gibi kendisinde şüphe bulunmadığı bilinen iyi bir itaatte bulunmanızdır. İkinci bir îrab değerlendirmesine göre طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ ifadesi mübtedadır, haberi mahzuftur. Yani gücünüz nispetindeki makbul ve maruf bir itaat yalan yere yemin etmenizden daha uygundur. (Âlûsî, Ruhu’l Meâni, c. 18, s. 199)
طَاعَةٌ (itaat) - اَمَرْتَهُمْ (onlara emrettin) ve خَب۪يرٌ - مَعْرُوفَةٌۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
طَاعَةٌ kelimesindeki nekrelik, طَاعَةٌ kelimesinin nev ‘i içindir. (Âşûr)
اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu بِ harf-i ceriyle birlikte خَب۪يرٌ ’e mütealliktir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan sıla cümlesi تَعْمَلُونَ , tecessüm ve teceddüt ifade eder.
Burada ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün, illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin mastarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümlede Allah Teâlâ'nın sıfatlarından خَب۪يرٌ ’in seçilmesinin, ayetin genel manasıyla, uyumu açısından son derece isabetli bir tercih olduğu aşikardır.
Kuran’da çok sık karşılaşılan bu edebi üslub teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Tezyîl cümleleri ıtnâb sanatıdır.
“Tezyîl’in kelamda çok değerli bir yeri ve önemli bir konumu vardır. Çünkü o manaya açıklık ve maksada belirginlik kazandırmaktadır. Bazı belâgatçılar, “Belâgat üç -işaret, tezyîl ve müsâvât- yerdedir” demişlerdir.” (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belagatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)