لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَا |
|
|
2 | تَحْسَبَنَّ | sanma |
|
3 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
4 | كَفَرُوا | inkar eden(lerin) |
|
5 | مُعْجِزِينَ | (Allah’ı) aciz bırakacaklarını |
|
6 | فِي |
|
|
7 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
8 | وَمَأْوَاهُمُ | ve onların varacağı yer |
|
9 | النَّارُ | ateştir |
|
10 | وَلَبِئْسَ | ve ne kötü |
|
11 | الْمَصِيرُ | bir varış yeridir |
|
Görünüşte sözün muhatabı Allah’ın resulüdür; ancak Arapça’daki üslûba göre burada, Hz. Peygamber’in böyle bir zan taşıyacağı var sayılarak bunu gidermek değil, sözü güçlendirmek kastedilmektedir. Buna göre mâna “Asla âciz bırakamazlar” demektir. Başka bir okunuşa göre ise tercüme şöyle olacaktır: “İnkârcılar yeryüzünde Allah’ı âciz bırakabileceklerini zannetmesinler...” Âyetin nâzil olduğu tarihte böyle bir güçlü ifadeye ihtiyaç vardı; çünkü henüz müslümanlar zayıftı, ilâhî vaad ve müjde dışında, korkunun yerini güvenliğin alacağını gösteren şartlar mevcut değildi.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 94-95
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ
Fiil cümlesidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَحْسَبَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki ن , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Fail müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. مُعْجِز۪ينَ ikinci mef’ûlün bih olup ى ile mansubdur. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
مُعْجِز۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. مَأْوٰي mübteda olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. النَّارُ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟
وَ istînâfiyyedir. بِئْسَ zem anlamı taşıyan camid fildir. الْمَص۪يرُ۟ failidir.
بِئْسَ fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, النار şeklindedir.
بِئْسَ zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut مَا ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır:
1. Failinin ال ’lı gelmesi
2. Failinin ال ’lı isme muzâf olarak gelmesi
3. Bu fiillerin مَا harfine bitişik olarak gelmesi
4. Failinin ism-i mevsûl olarak gelmesi
Burada بِئْسَ fiilinin faili ال ’lı isme muzâf olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan كَفَرُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
فِي الْاَرْضِۚ ibaresindeki فِي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla yeryüzü içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dünya hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
Bu hitap ya muhatap olabilen herkes içindir ya da “Sen asla müşriklerden olma!” ayeti ile benzerleri kabilinden olmak üzere yalnız Peygamberimiz (s.a.) içindir. (Ebüssuûd)
“Sakın kâfirlerin yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacaklarını sanma!” ayeti Peygambere (s.a.) bir teselli ve ilâhi yardımın geleceğine dair bir vaattir. (Kurtubî)
Burada da teşvik ve uyarı hususuna tamamlayıcı olarak bu asinin dünya ve ahiretteki akıbeti beyan edilmektedir. (Ebüssuûd)
وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ
Atıfla gelen مَأْوٰيهُمُ النَّارُ cümlesi, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, بل هم مقهورون (Daha doğrusu eziliyorlar.) şeklindedir.
Mübteda ve haberden müteşekkil faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsme isnad edilen bu isim cümlesi sübut ve istimrar ifade eder.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَأْوٰيهُمْ kelimesi sığınılan yer manasında ism-i mekândır. Yani dönüp dolaşıp yine de geldikleri yer demektir. (Âşûr, Yunus Suresi 8)
Haberin harf-i tarifle marife olması, bu sıfatın kemâl derecede olduğuna işaret eder. Muhatap veya herkes tarafından bilinir olduğunu ifade edebilir.
وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟
Son cümledeki وَ istînâfiyedir. لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Kasemin cevabı بِئۡسَ ’nin dahil olduğu inşâ cümlesidir. Zem fiili بِئْس ’nin mahsusu, النار lafzının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazıfla, muhatabın muhayyilesi harekete geçirilerek النار ’ın korkunçluğunu, kayıtlanmadan, serbestçe tahayyül etmesi sağlanmıştır.
Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder.
Bu cümle, makabline bir izah mahiyetindedir. Onların yeryüzünde kaçacak her yere kaçmakla kurtulamayacakları belirtildikten sonra cehennemin, onların son varacakları yerin cehennem olduğu belirtilmesinde son derece edebî bir güzellik vardır. (Ebüssuûd)