اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّمَا | şüphesiz |
|
2 | الْمُؤْمِنُونَ | mü’minler |
|
3 | الَّذِينَ |
|
|
4 | امَنُوا | inanırlar |
|
5 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
6 | وَرَسُولِهِ | ve Elçisine |
|
7 | وَإِذَا | ve ne zaman ki |
|
8 | كَانُوا | olurlar |
|
9 | مَعَهُ | onunla beraber |
|
10 | عَلَىٰ | için |
|
11 | أَمْرٍ | bir iş |
|
12 | جَامِعٍ | toplumsal |
|
13 | لَمْ |
|
|
14 | يَذْهَبُوا | gitmezler |
|
15 | حَتَّىٰ | kadar |
|
16 | يَسْتَأْذِنُوهُ | ondan izin alıncaya |
|
17 | إِنَّ | şüphesiz |
|
18 | الَّذِينَ |
|
|
19 | يَسْتَأْذِنُونَكَ | senden izin alanlar |
|
20 | أُولَٰئِكَ | işte onlardır |
|
21 | الَّذِينَ |
|
|
22 | يُؤْمِنُونَ | inananlar |
|
23 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
24 | وَرَسُولِهِ | ve Elçisine |
|
25 | فَإِذَا | zaman |
|
26 | اسْتَأْذَنُوكَ | senden izin istedikleri |
|
27 | لِبَعْضِ | bazı |
|
28 | شَأْنِهِمْ | işleri için |
|
29 | فَأْذَنْ | izin ver |
|
30 | لِمَنْ | kimseye |
|
31 | شِئْتَ | dilediğin |
|
32 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
33 | وَاسْتَغْفِرْ | ve mağfiret dile |
|
34 | لَهُمُ | onlar için |
|
35 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
36 | إِنَّ | şüphesiz |
|
37 | اللَّهَ | Allah |
|
38 | غَفُورٌ | çok bağışlayandır |
|
39 | رَحِيمٌ | çok esirgeyendir |
|
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪
اِنَّـمَٓا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
الْمُؤْمِنُونَ mübteda olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِاللّٰهِ car mecruru اٰمَنُوا fiiline mütealliktir.
رَسُولِه۪ atıf harfi وَ ’la بِاللّٰهِ ’ye matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اٰمَنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
مُؤْمِنُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانُوا ile başlayan isim cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَانُوا nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamir olup, mahallen merfûdur.
مَعَهُ mekân zarfı, كَانُوا ’nun mahzuf haberine mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَلٰٓى اَمْرٍ car mecruru كَانُوا ’nun mahzuf haberine mütealliktir. جَامِعٍ kelimesi اَمْرٍ ’in sıfatı olup mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ karinesi olmadan gelen لَمْ يَذْهَبُوا cümlesi şartın cevabıdır.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَذْهَبُوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir.
يَسْتَأْذِنُوهُ muzari fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, حَتّٰى harf-i ceriyle يَذْهَبُوا fiiline mütealliktir.
يَسْتَأْذِنُو fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَسْتَأْذِنُو fiili sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi أذن ’dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
جَامِعٍ sülâsi mücerredi جمع olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
İsm-i mevsûlun sılası يَسْتَأْذِنُونَكَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَسْتَأْذِنُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اُو۬لٰٓئِكَ işaret ism-i اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl mübteda اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُؤْمِنُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يُؤْمِنُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. بِاللّٰهِ car mecruru يُؤْمِنُونَ fiiline mütealliktir.
رَسُولِه۪ atıf harfi وَ ’la بِاللّٰهِ ’ye matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُؤْمِنُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
يَسْتَأْذِنُونَ fiili sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi أذن ’dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اسْتَأْذَنُوكَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اسْتَأْذَنُوكَ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لِبَعْضِ car mecruru اسْتَأْذَنُوكَ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. شَأْنِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
أْذَنْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
مَنْ müşterek ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle أْذَنْ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası شِئْتَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
شِئْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْهُمْ car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf aid zamirin haline mütealliktir. Takdiri, شئت إذنه منهم (Onlardan istediğine iznini) şeklindedir.
وَ atıf harfidir. اسْتَغْفِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت’dir.
لَهُمُ car mecruru اسْتَغْفِرْ fiiline mütealliktir. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اسْتَغْفِرْ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi غفر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.
غَفُورٌ kelimesi اِنّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. رَح۪يمٌ kelimesi اِنّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
غَفُورٌ ve رَح۪يمٌ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta surekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiştir. Mübteda ve haber arasındaki kasr, izafî ve ifraddır. (Âşûr)
الْمُؤْمِنُونَ mevsuf/maksûr, الَّذ۪ينَ sıfat/maksûrun aleyhtir. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur.
اِنَّمَا edatı; siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak müspet siyakında gelir.
Cübbâi şöyle der: “Bu, o müminlerin, Hz. Peygamberden (s.a.) izin istemelerinin, imanlarından olduğuna delalet eder. Eğer böyle olmasaydı ve onlar da izin istemeselerdi, o zaman onların imanlarının kâmil olması caiz olurdu. Ki bu da Allah'ın her farzının yerine getirilmesinin ve haramlarından kaçınmanın, imandan olduğuna delalet eder.” Buna şu şekilde cevap veririz: “Bu, اِنَّمَا kelimesinin hasr ifade etmesine binaen böyledir. Bir de münafıklar izin istemeyi, o işi hafife aldıklarından dolayı terk etmişlerdi. Bunun ise küfür olduğunda bir münakaşa yoktur.” (Fahreddin er-Râzî)
المُؤْمِنُونَ kelimesinin harfi tarifli gelmesi cins veya ahd içindir. Yani mümin cinsi veya bu vasıfla tanınan kimseler; Allah'a ve Resulü'ne inanır ve O'ndan izin istemedikçe yanından ayrılıp gitmezler. (Âşûr)
Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, müminleri, tazim, teşvik ve sonradan gelecek açıklamanın önemini vurgulamak amacıyladır.
İsm-i mevsûlün sılası olan اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Öncesine matuf olan وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ şeklindeki şart cümlesinin haber manalı olması, haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır. Müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundaki cümle, كَانُوا ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede icâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatı vardır. مَعَهُٓ , nakıs fiil كَانُوا ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. عَلٰٓى اَمْرٍ, mahzuf hale mütealliktir. جَامِعٍ kelimesi, اَمْرٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. اَمْرٍ ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.
ف karinesi olmadan gelen cevap cümlesi لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ, menfi muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ’nın gizli أنْ ’le masdar yaptığı يَسْتَأْذِنُوهُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup başındaki حَتّٰى ile birlikte يَذْهَبُوا fiiline mütealliktir.
يُؤْمِنُونَ - اٰمَنُوا - مُؤْمِنُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilen cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi formunda geldiği için sübut ve istimrar ifade eder.
İsm-i mevsûl اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim içindir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَك… cümlesi sonuna kadar اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ… cümlesini tekid eder. (Âşûr)
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan يَسْتَأْذِنُونَكَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.
اِنَّ ’nin haberi olan اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır. Müsnedin الَّذ۪ينَ şeklinde gelmesi hükmü tekid eder.
Haber konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan …يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyh işaret ismiyle marife olmuştur. İşaret ismi, işaret edilen kelimeyi kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder ve muhatabın muhayyilesinde canlanmasını sağlar. Bütün bunlara ilaveten burada o kişileri tazim ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Veciz anlatım kastıyla gelen رَسُولِه۪ۚ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan رَسُولِ şan ve şeref kazanmıştır.
الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ ibaresi, ayetin başlangıcıyla fiilin zamanı hariç aynıdır. Bu; konunun önemini vurgulamak, muhatabın zihnine iyice yerleştirmek amacına binaen yapılmış ıtnâbdır. Bu iki ibare arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
İzin isteyenlerin iman etmiş kimseler olduğunu bildiren cümlenin mefhumu muhalifinden, izin almadan gidenlerin bu vasfa sahip olmadıklarını anlıyoruz.
فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ
فَ atıf harfidir. Şart cümlesi olan اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ, müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)
فَ karinesiyle gelen cevap فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, talebî inşâî isnaddır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَنْ, harf-i cer لِ ile birlikte أْذَنْ fiiline mütealliktir. Sılası olan شِئْتَ مِنْهُمْ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَ cümlesi de …فَأْذَنْ cümlesine matuftur. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Aralarında inşâî olmak bakımından da mutabakat mevcuttur.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Tekrarlanmasında ise reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يَسْتَأْذِنُوهُۜ - اسْتَأْذَنُ - يَسْتَأْذِنُونَ - فَأْذَنْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ - اسْتَأْذَنُوكَ kelimeleri arasında gaibden muhataba geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.
Hz. Peygamber için izin verse dahi onların izin istememesi gerektiğine dikkat çekmek için وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ [kendileri için Allah'tan mağfiret iste] buyrulmuştur. Çünkü istiğfar, bir günahın südur ettiğine delalet eder ve bu ifade genelde bazı ruhsatlar hakkında kullanılır. (Fahreddin er-Râzî)
“Gitmek için senden izin isteyenler var ya, işte onlar gerçekten Allah'a ve Resulü'ne iman edenlerdir.” denilmiştir. Böylece birinci cümlede, kâmil iman sahiplerinin, ancak iman ile izin istemeyi bir araya getirenler olduğuna hükmedildiği gibi bu cümle ile de izin isteyenlerin, ancak Allah'a ve Resulü'ne iman edenler olduğuna hükmedilmiştir. (Ebüssuûd)
اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Ta’lil hükmündeki cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve telezzüz içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.
Allah lafzı ayette üç kez zikredilmiştir. Hiç şüphesiz bu; verilen haberin önemini ve kesinliğini ifade eder.
غَفُورٌ kelimesi اِنَّ ’nin birinci, رَح۪يمٌ ikinci haberidir.
Allah’ın غَفُورٌ ve رَح۪يمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
غَفُورٌ - رَح۪يمٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Bu son cümle Kur'an’da ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlanan ifadeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Fussilet Suresi 44, s. 189) Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitlensin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
غَفُورٌ - رَح۪يمٌ kelimeleri ziyadelik ifade eder. فعول ve فعيل vezinleri ziyadelik ifade eden kalıplardandır. Bunların hepsi bu sıfatların ziyadeliğini ifade eder. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)
“Muhakkak ki Allah çok merhametli ve affedicidir.” ifadesi lâzım, “onları da affedecek ve cennetine koyacaktır” manası melzûmdur. Lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
وَاسْتَغْفِرْ - غَفُورٌ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetin fasılası, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Allah, kullarının taksiratını çok bağışlamakta ve rahmetinin eserlerini onlara ziyadesiyle yağdırmaktadır. Bu cümle, onlar için mağfiret dilemek emri zımnında vaat edilen mağfiretin illetini beyân etmektedir. (Ebüssuûd)