Furkan Sûresi 19. Ayet

فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفاً وَلَا نَصْراًۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً  ...

(İlâh edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقَدْ işte
2 كَذَّبُوكُمْ sizi yalanladılar ك ذ ب
3 بِمَا şeyler
4 تَقُولُونَ dedikleriniz ق و ل
5 فَمَا artık
6 تَسْتَطِيعُونَ gücünüz yetmez ط و ع
7 صَرْفًا (azabı) geri çevirmeğe ص ر ف
8 وَلَا ne de
9 نَصْرًا yardım bulabilirsiniz ن ص ر
10 وَمَنْ ve kim
11 يَظْلِمْ zulmederse ظ ل م
12 مِنْكُمْ sizden
13 نُذِقْهُ ona taddırırız ذ و ق
14 عَذَابًا bir azab ع ذ ب
15 كَبِيرًا büyük ك ب ر
 

Bu âyetlerden anlaşıldığına göre büyük yargı gününde, mutlak adaletin gerçekleşeceği kıyametteki sorgulamada Allah, putperestlerle diğer çok tanrıcı inanç sahiplerinin taptıkları varlıkları da huzurunda sorgulayacak ve bunlar, kendilerine tapanların aleyhinde şahitlik edeceklerdir. Muhammed Esed, –Kur’an’ı rasyonelleştirme şeklindeki hâkim çabasının bir sonucu olarak– burada “bazı müfessirlerin söylediği gibi ‘yargı günü’nde konuşturulacak olan cansız putlara değil, fakat tanrılaştırılan akıl sahibi varlıklara, yani peygamberlere, azizlere, velîlere” hitap edildiğini savunuyorsa da bu görüşe tam olarak katılmak mümkün değildir. Bu âyetlerin, Esed’in belirttiği inanç gruplarıyla da ilgili olduğu muhakkaktır. Ancak sûrenin 3. âyetinden itibaren geniş ölçüde Mekke putperestlerine hitap edilmekte, onların inanç ve tutumları eleştirilmektedir. Bu putperestler, geçmişleriyle bol bol övünmekle beraber peygamberlere, azizlere, velîlere tapmıyorlardı; onlarda ata ruhlarına tapınma inancı da yoktu. Temel dinî tutumları, bazı gök cisimlerini ve onların sembolleri olarak yaptıkları putları tanrı sayıp onlara tapmaktı. İşte burada yüce Allah’ın sınırsız kudretiyle âhirette bu tapılan varlıklara can vererek onlara şahitlik yaptıracağı; bunların da müşriklerin sorumluluğunun kendilerine ait olduğu, müşriklerin inandıkları gibi kendileri şuurlu ve iradeli varlıklar olsalardı Allah’a dayanıp güvenmekten başka bir şey yapamayacaklarını ve müşriklerin –Allah’ın verdiği nimetleri yerinde kullanmak şöyle dursun– bu nimetler yüzünden Allah’ı unutup yoldan çıktıklarını ifade edecekleri; böylece putperestlerin suçları sabit olunca hak ettikleri şekilde cezalandırılacakları bildirilmektedir.

 

فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

كَذَّبُوكُمْ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  كَذَّبُوكُمْ  fiiline mütealliktir. 

تَقُولُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olarak mahallen merfûdur.

كَذَّبُوكُمْ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

 فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفاً وَلَا نَصْراًۚ 

 

ف  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَسْتَط۪يعُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olarak mahallen merfûdur.  صَرْفاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

وَ  atıf harfidir. لَا  zaid harftir. لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. 

نَصْراً  atıf harfi  وَ la  صَرْفاً e matuftur.  

تَسْتَط۪يعُونَ  fiili sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi,  طوع ’dır. 

Bu bab fiile taleb,tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 


 وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً

 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.

يَظْلِمْ  şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.  مِنْكُمْ  car mecruru  يَظْلِمْ ın failinin haline mütealliktir. 

فَ  karinesi olmadan gelen  نُذِقْهُ  cümlesi şartın cevabıdır.  نُذِقْهُ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  عَذَاباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. كَب۪يراً  kelimesi  عَذَاباً in sıfatı olup lafzen mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ 

 

فَ  istînâfiyyedir. Tahkik harfi  قَدْ ’la tekid edilmiş, müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. 

قَدْ  harfi sadece fiilin başına gelen bir tekid harfidir. Nahivciler bu harfin dört şekli olduğunu söylerler: Kesinlik ve yakınlık ifadesi için mazi fiilin başına gelir. Muzari fiilin başına geldiği zaman ise bazen azlık bazen da çokluğa delalet eder. Ancak belâgat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa  قَدْ  harfi, başına geldiği fiil için ister mazi ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi, Âşûr, Enam Suresi 33)

Masdar harfi  مَا ’nın sılası olan  تَقُولُونَ, masdar tevilinde olup başındaki harf-i cerle birlikte  كَذَّبُوكُمْ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.


فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفاً وَلَا نَصْراًۚ 

 


فَ  ile öncesine atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

وَلَا نَصْراً  ibaresi,  صَرْفاً ’e matuftur. Nefiy harfi  لَا, olumsuzluğu tekid için gelmiş zaid harftir.

Mef’ûl olan  صَرْفاً  ve  نَصْراًۚ  kelimelerindeki tenvin nev ve kıllet ifade eder. Olumsuz siyakta nekre umum ve şümule işarettir.

صَرْفاً  kelimesi ile azabı sizden def edemezler, çare bulamazlar denilmiştir ki  إنَّهُُ لَيَتَصَرّفُ  kavlinden gelir, çare arıyor demektir. (Beyzâvî) 


وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً

 

 

وَ , istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi olan  وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

من , mübteda olarak merfû mahaldedir.  يَظْلِمْ مِنْكُمْ  cümlesi haberdir. 

Şart isimleri, ism-i mevsûller gibi umum ifade eder. (Halidi, Vakafât, s. 112) 

Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ف  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً, meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

نُذِقْهُ , ona tattırırız ifadesinde istiare vardır. Azap, tadılması arzu edilen lezzetli bir yiyeceğe benzetilmiştir. Bu istiareden amaç, azabın korkunçluğunu muhataba hissettirmektir. Azabın  كَب۪يراً ’le vasıflanması da bu etkiyi artırmaktadır.

عَذَاباً  için sıfat olan  كَب۪يراً, mevsûfun bir özelliğini bildiren ıtnâb sanatıdır. Kelimedeki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder.

عَذَاباً  - يَظْلِمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîrيَظْلِمْ  - نَصْراًۚ  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatları vardır.

17. ve 19. ayetlerde  يَحْشُرُهُمْ  - كَذَّبُوكُمْ  ifadelerindeki mef’ûller arasında gaibden muhataba geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâğatı İltifat Sanatı)

Zulmün umumî olarak zikredilmesi, bu büyük azabın tattırılmasında fasıkın da kâfire iştirakini gerektirmez. Zira bu cezanın gerekmesi için tövbe olmaması, iyi amellerin tamamen boşa gitmesi ve bize göre ilâhi affa mazhar olmaması şartları vardır. (Ebüssuûd)