يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً
Fiil cümlesidir. يَوْمَ mahzuf fiilin mef’ûlun bihidir. Takdiri, اذكر (zikret) şeklindedir.
يَرَوْنَ fiili لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا cümlesine matuftur. يَرَوْنَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. الْمَلٰٓئِكَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ cümlesi mukadder mekulü’l-kavl olarak mahallen mansubdur. Takdiri, يقولون şeklindedir.
لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. بُشْرٰى kelimesi لَا ’nın ismi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
يَوْمَئِذٍ zaman zarfı, mahzuf لَا ‘nın haberine mütealliktir. Tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır. Takdiri, يوم إذ يرون الملائكة (Melekleri gördükleri gün) şeklindedir.
لِلْمُجْرِم۪ينَ car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine mütealliktir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَقُولُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl cümlesi حِجْراً مَحْجُوراً ’dir. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. حِجْراً mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:
1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَحْجُوراً kelimesi حِجْراً ’in sıfat olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَحْجُوراً sülâsisi mücerredi حجر olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
لِلْمُجْرِم۪ينَ sülâsi mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ
Fasılla gelmiş ayette îcâzı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı يَوْمَ, takdiri اذكر (Düşün, hatırla!) olan mahzuf bir fiile mütealliktir. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil teceddüdî istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَرَوْنَ ’deki zamir, önceki ayetteki الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ’ya aittir.
لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ cümlesi mukadder fiilin mekulü’l-kavli olarak mahallen mansubdur. Takdiri, يقولون (Derler.) şeklindedir. Bu takdire göre cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ cümlesi, cinsini nefyeden لَا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. بُشْرٰى , cinsini nefyeden لَا ’nın ismidir. Haberi mahzuftur. لِلْمُجْرِم۪ينَ bu mahzuf habere mütealliktir. لَا ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf habere müteallik olan zaman zarfı يَوْمَئِذٍ ’deki tenvin, mahzuf muzâfun ileyh cümlesinden ivazdır. Takdiri, يوم إذ يرون الملائكة (Melekleri gördükleri gün) şeklindedir.
يَوْمَئِذٍ tekrardır ya da haberdir, لِلْمُجْرِم۪ينَ ’deki لِ beyaniyedir yani onları göstermek içindir. (Beyzâvî)
Bundan önce onların, kendilerine meleklerin indirilmesini teklif etmelerinin pek büyük bir hata ve son derece çirkin bir teklif olduğu beyan edildikten sonra burada da melekleri gördüklerinde nelerle karşılaşacakları beyan edilmektedir.
Ayette, “o meleklerin inecekleri gün” denilmeyip “o melekleri görecekleri gün” denilmesi, onların melekleri görmelerinin, kendilerinin teklif ettikleri şekilde bir görme olmayıp malum olmayan bir veçhile olacağını baştan bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ (O gün suçlular için hiçbir müjde yoktur) cümlesi, müjde cinsinden hiçbir şeyin verilmeyeceğini vurgulu bir şekilde ifade eder. Yani o gün suçlulara müjde verilmez. Vurgulu bir şekilde ifade etmek için fiil kipinden isim kipine dönülmüştür. (Safvetu’t Tefasir)
Cenab-ı Hakk'ın mücrimlere hiçbir sevinç haberi yoktur ifadesindeki بُشْرٰى, nefyin peşinden gelmiş olan nekire bir kelimedir. Binaenaleyh bu ifade, bütün zamanlardaki bütün müjde çeşitlerini içine alır. Biz Cenab-ı Hakk'ın, بُشْرٰى ifadesinin, bütün vakitlerde, bütün müjde çeşitlerinin nefyedilmesini gerektirdiğini anlamış oluyoruz. Daha sonra Cenab-ı Hak bu olumsuzluğu, yasak ifadesiyle de tekid etmiştir. Çünkü Allah'ın affetmesi, en büyük müjdedir. (Fahreddin er-Râzî)
يَوْمَ يَرَوْنَ (gördükleri gün) ifadesi iki sebepten biriyle mansubdur; ya لَا بُشْرٰى (müjde yoktur) ifadesinin delalet ettiği fiille yani “melekleri gördükleri gün kendilerine müjde verilmesi men olunur veya onlara müjde verilmez” anlamındadır ki bu durumda يَوْمَئِذٍ (o gün) kelimesi tekrar olur. Ya da gizli bir أذكر (zikret) fiili ile mansubdur. “Melekleri gördükleri günü zikret” anlamındadır ve daha sonra İşte o gün, günahkârlara müjde yoktur! denmektedir. لِلْمُجْرِم۪ينَ (günahkârlara) kelimesi ya zamir konumunda zahir isimdir veya umum ifade eden bir lafız olduğu için bütün günahkârları kapsamaktadır. (Keşşâf)
Müjdenin olmaması, onun zıddının olacağından kinayedir. Nitekim “Bilin ki şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.” ifadesindeki, sevmemek öfkeden kinayedir. Bu itibarla “hiç müjde yoktur” ifadesi, onlar için büyük felaketler olacağına en beliğ ve kuvvetli şekilde delalet etmektedir. (Ebüssuûd)
وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً
Cümle يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavli olan حِجْراً مَحْجُوراً cümlesi mahzuf bir fiilin mef’ûlu mutlakı olarak mansubtur. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, faide-i haber talebî kelamdır.
مَحْجُوراً kelimesi حِجْراً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Mekulü'l-kavl olan حِجْراً مَحْجُوراً ifadesinde mübalağa sanatı vardır.
حِجْراً مَحْجُوراً Bir düşman rastgeldiği veya tiksinti veren bir şey hücum ettiği sırada söylenen bir deyimdir ki fiili zikredilmemiş mutlak meful halinde tekidli (pekiştirmeli) bir cümledir. Fiili veya takdirinde emir veya geçmiş zaman kipi olabilir ve bu suretle yerine göre ya bir dua ve istiaze yani bir yalvarış ve sığınış yahut da bir men ve göz dağı verme ifade eder. Bir dua olduğunda “etme, kıyma, evlerden ırak, dağlara taşlara” demek manasında olur. Diğerinde de “yasak, men edilmiş, yahut davranma!” demek gibidir. Burada her iki anlam ile açıklanmıştır. (Elmalılı)
Sîbeveyhi bu kelimeyi “daima, açık olarak zikredilmeyen fiillerle mansub olan masdarlar” arasında zikreder.
Madem ki kelime sadece masdar olarak kullanılan bir lafızdır; ondan sonra مَحْجُوراً (engellenmiş) kelimesinin ona sıfat olarak zikredilmesinin izahı nedir? dersen şöyle derim: Bu sıfat mahrumiyet manasını tekid için zikredilmiştir. حِجْراً مَحْجُوراً ifadesinin meleklerin sözü olduğu da söylenmiştir. Buna göre mana şöyledir: Bağışlanma, cennet ve müjde kesinlikle haramdır size! (Harâmen muharremen…) Yani bunları size Allah haram kılmıştır. (Keşşâf)
Onlar meleklerin indirilmesini talep ve teklif edecekler. Ama melekleri gördükleri zaman, onlarla karşılaştıklarına hiç de memnun olmayacaklar; onlardan çok korkmuş olacaklar ve kötü bir hadise, şiddetli bir azap indiğinde söyledikleri sözü söyleyecekler. (Ebüssuûd)
حِجْراً - مَحْجُوراً ve يَوْمَ - يَوْمَئِذٍ gruplarındaki kelimeler arasında cinâs-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.