وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قَالَ fethe üzere mebni mazi fiildir. الرَّسُولُ fail olup lafzen merfûdur. Mekulü’l-kavli يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا nida, رَبِّ münadadır. رَبِّ kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim ي ’sı mahzuftur. Nidanın cevabı اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً cümlesidir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
قَوْمِي kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اتَّخَذُوا fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اتَّخَذُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. هٰذَا işaret ismi mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
الْقُرْاٰنَ kelimesi ism-i işaretten bedeldir. مَهْجُوراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اتَّخَذُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Allah Teâlâ bize Hz. Peygamber‘in sözlerini bildiriyor.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Peygamberimizin, Resulullah unvanıyla zikredilmesi, hakkı tahkik etmek ve kâfirlerin kafasına vurmak içindir. Zira o kâfirlerden hikâye edilenler, Peygamberimizin peygamberliği hakkındaki eleştirileridir. (Ebüssuûd)
Münada konumundaki رَبِّ izafetinde, mütekellim zamiri mahzuftur. Bu hazfın işareti kelimenin sonundaki esredir. Muzâfun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu izafet muzâfun ileyhe şan ve şeref kazandırmasının yanında, mütekellimin Allah'ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.
Nidanın cevabı olan اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً cümle, اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً şeklinde mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, mekulü'l-kavl ve istikrar ifade etmiştir. (Halidî, Vakafat, s. 107)
İki mef’ûle müteaddi olan اتَّخَذُوا fiilinin birinci mef’ûlünün هٰذَا ile işaret edilmesi, Kur’an’a dikkat çekmek ve ona tazim içindir.
Peygamber, Allah'a şöyle şikâyet etmektedir: Kavmim bu Kur'an'ı mehcur tuttular. Mehcur tutmak مَهْجُوراً iki anlama gelir; birisi terk edip uzak durmak, onunla amel etmemektir. Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Her kim de Kur'an'ı öğrenir de mushafını asar, ilgilenmez ve bakmazsa kıyamet günü gelir, yakasına sarılır ‘Ya Rabb! Bu kulun beni mehcûr tuttu (beni terk edip uzak kaldı, benimle amel etmedi), benimle arasında hüküm ver.’ der.” Diğer anlamı ise hakkında saçma sapan konuştular, evvelkilerin uydurma masalları dediler, demektir. Peygamberin bu şekilde şikâyetini söylemek büyük bir tehdittir. Çünkü peygamberler kavmini Allah'a şikâyet ettikleri zaman haklarında azap çabuklaştırılmış olur. (Elmalılı)
مَهْجُوراً ’nin nekre gelişi kesret ifade eder.
Bu kelime, الهجران “hicran” masdarındandır ve “onlar ona iman etmediler, onu kabul etmediler ve o Kur'an'ı dinlemekten hicret ettiler, yüz çevirdiler” demektir.
Ya da أهجر fiilindendir. Yani مهجورا فيه “hakkında atılıp-tutulan, ileri-geri konuşulan” demektir. Kur’an hakkındaki “hecr”leri yani atıp-tutmaları, “Bu sihirdir, şiirdir, yalandan, saçma-sapan şeylerdir.” demeleridir. (Fahreddin er-Râzî)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müfessirlerin çoğu, bunun Hz. Peygamberin (s.a.) bizzat söylediği bir söz olduğu kanaatindedirler. Ebu Müslim ise “Hayır, bununla Hz Peygamberin (s.a.) ahirette böyle söyleyeceği manası kastedilmiştir. Bu tıpkı, ‘Her ümmete bir şahit getirdiğimizde ve seni de bunlara şahit kıldığımızda (halleri) nice olacak?’ (Nisa Suresi, 41) ayetinde anlatılan husus gibidir.” demiştir. Birinci görüş daha uygundur, çünkü ayetin lafzına (zahirine) daha uygundur. Birde Hakk Teâlâ'nın, bundan sonraki “Biz, her peygambere günahkârlardan böyle düşmanlar kıldık.” ifadesi, Hz Peygamber (s.a.) için bir tesellidir. Bu ise ancak o sözün dünyada iken ondan sadır olması haline uygun düşer. (Fahreddin er-Râzî)
Ayette geçen الرَّسُولُ kelimesindeki harf-i tarif, ahd-i haricî sarîhîdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)