Furkan Sûresi 43. Ayet

اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ  ...

Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَرَأَيْتَ gördün mü? ر ا ي
2 مَنِ kimseyi
3 اتَّخَذَ edinen ا خ ذ
4 إِلَٰهَهُ tanrı ا ل ه
5 هَوَاهُ arzusunu ه و ي
6 أَفَأَنْتَ sen mi?
7 تَكُونُ olacaksın ك و ن
8 عَلَيْهِ onun üstüne
9 وَكِيلًا bekçi و ك ل
 
İnsan, kendisine hitap eden bir mesajı değerlendirirken ya aklına ya da arzu ve ihtiraslarının buyruğuna uyar. Aklına uyanlar, kendilerine yöneltilen davetin, doğruluğu üzerinde düşünür; bu davetin, Allah’ın yeryüzündeki en seçkin varlığı olan insan için, kendisinin de bir üyesi olduğu topyekün insanlık için ne anlam ifade ettiği üzerinde zihin yorar; buna göre bir hükme varır ve sonuçta daveti kabul veya reddederler. Arzu ve ihtiraslarına uyanlar ise sadece bedensel hazlarını, geçici isteklerini, adi menfaatlerini dikkate alarak daveti bu açıdan değerlendirirler. Kur’an’ın neredeyse başından sonuna kadar asıl mücadele ettiği zihniyet de işte bu ikincisidir. Konumuz olan âyette de bu şekilde davrananlar, “bayağı arzularını tanrılaştıranlar” olarak tanımlanmakta; 44. âyette de putperestlerin, bayağı arzularını tanrı edinmeyi sürdürdükçe Peygamber’in davetini doğru anlamalarının, akıllarını kullanarak sağlıklı değerlendirme yapmalarının imkânsız olduğu bildirilmekte; bu tutumlarıyla da düşünme yeteneğinden yoksun olan hayvanlardan daha şaşkın, daha iz‘ansız bir durumda bulundukları açıklanmaktadır. Mekkeli putperestlerin zihniyet yapısını özetleyip eleştiren bu âyetler, evrensel planda son derece anlamlı, aydınlatıcı dersler içermekte; insanlığın genel bir zaafına işaret etmektedir. Nitekim tarihin her döneminde, bugün dahi insanlığın temel sorunu, bedensel arzularını, maddî çıkarlarını, makam ve mevki tutkularını akıl ve irfanın ışığından, doğru inanç ve sağlıklı düşünceden, hak ve adalet ölçülerine göre hüküm ve karar verip hayatlarını bu ölçülerle düzenlemekten daha önemli görmeleridir.
 

اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ 

 

Hemze istifhâm harfidir.  رَاَيْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اتَّخَذَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  اِلٰهَ  mukaddem ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

هَوٰيهُ  muahhar mef’ûlun bih olup mukadder fetha üzere mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اتَّخَذَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

 

 اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ

 

Hemze istifhâm harfidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْتَ تَكُونُ  cümlesi  اَرَاَيْتَ nin ikinci mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur. 

Munfasıl zamir  اَنْتَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاً  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَكُونُ  nakıs, merfû muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

تَكُونُ ’nün ismi  هى , müstetir olup mahallen merfûdur.  عَلَيْهِ  car mecruru  وَك۪يلاً ’e mütealliktir. وَك۪يلاً  kelimesi  تَكُونُ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.

 

اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama ve taaccüp amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَرَاَيْتَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul  مَنِ ‘in sılası  اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûlün, ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki habere dikkat çekmek ve tahkir içindir.

اَرَاَيْتَكُمْ , dikkat çekme tabirlerinden biridir.  اَرَاَيْتَ  ve benzerlerindeki  تَ  zamiri faildir.  

[Hevâ ve hevesi ile ilâhını edinen kimseyi gördün mü?] anlamındadır. Bu durumda cer edatı olan  ب  hazf edilmiş olmaktadır. (Kurtubî)     

İkinci mef’ûlün öne alınması ona önem verildiği içindir. (Beyzâvî)   

اَرَاَيْتَ  ifadesi, hem bildirmek (ilâm) hem de soru için uygun olan bir ifadedir. Burada ise niteliği ve vasfı böyle böyle olan bir kimsenin cehaletine karşı duyulan şaşkınlığı dile getirmek (teaccüp) için gelmiştir. (Fahreddin er-Râzî)   

اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ  [Kötü duygularını kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?] cümlesi, muhatabı hayrete düşürmeyi ifade eder. Burada, hay­ret edilen şeye itina gösterildiği için, ikinci tümleç birincisinden önce söylenmiştir. Aslı şöyledir:  إتَّخَذَ هَويهُ إلهاً  لَهُ (Safvetü’t Tefasir) 

هَوٰي ; nefsin kendiliğinden yöneldiği istek ve arzusu, soyut isteğidir. (Elmalılı) 

Bu istifhamda, onların imana gelmelerinden ümit kesme manası vardır. Ayrıca Peygamberin, onların haline üzülmemesine ve onların kendi menfaatlerini bilmemede, ileriyi görememede hayvanlar gibi olduklarına işaret vardır. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)

اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ cümlesi,  اَرَاَيْتَ nin ikinci mef’ûlü bihidir. Cümlenin başındaki hemze inkâri istifham harfidir.

Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkarî mana murad edildiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

كَان nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi  اَنْتَ ‘nin haberidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Car mecrur  عَلَيْهِ  amili  وَك۪يلاً ’e ihtimam için takdim edilmiştir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Mûsâ , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s.124)

Birinci istifham takrir ve şaşma içindir, ikincisi ise inkâr içindir. (Beyzâvî)