وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُوراً
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُوراً
وَ istînâfiyyedir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası جَعَلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَكُمُ car mecruru جَعَلَ fiiline mütealliktir.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “ Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الَّيْلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لِبَاساً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. النَّوْمَ سُبَاتاً atıf harfi وَ ‘la الَّيْلَ لِبَاساً ‘e matuftur.
جَعَلَ atıf harfi وَ ‘la önceki جَعَلَ ‘ye matuftur.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
النَّهَارَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. نُشُوراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُوراً
وَ , istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir.
İki taraf da yani mübteda da haber de marife olduğu için cümle, kasr ifade eder. Kasr-ı ifraddır. (Âşûr) Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
Müsned konumundaki has ism-i mevsûlün sılası olan جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak ve gelen habere dikkat çekmek içindir.
Müsnedin, ismi mevsûlle marife olması kasr-ı hakîkî içindir. İlaveten ism-i mevsûlun tercih edilmesi; ism-i mevsûlden sonra gelecek sıla cümlesini merakla beklemeye sevk edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَكُمُ , ihtimam sebebiyle mef’ûle takdim edilmiştir.
Önceki ayetteki azamet zamirinden bu ayette gaib zamire iltifat edilmiştir.
الَّيْلَ لِبَاساً cümlesinde teşbîh edatı ve vech-i şebeh mahzuf olduğu için bu teşbih beliğdir. لِبَاساً lafzı, كَ الباسِ (örtü gibi) takdirindedir.
Beyzâvî, buradaki teşbîhi ve vech-i şebehi şu şekilde açıklar: Gecenin karanlığı, örtme yönünden elbiseye benzetilmiştir. Beliğ teşbihte îcâz-ı hazif söz konusu olduğu için الَّيْلَ لِبَاساً ifadesi الَّيْلَ كَ الباسِ في السترِ cümlesinden çok daha beliğdir. Çünkü teşbihin zikredilen unsurları azaldıkça kıymeti artar. Ayrıca benzetme yönünün mahzuf olması okuyucuyu gecenin ve elbisenin bünyelerinde barındırabilecekleri bütün ortak özellikleri araştırmaya sevk ederek zihin dünyasını harekete geçirir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)
وَ ’la öncesine atfedilen وَجَعَلَ ٱلنَّهَارَ نُشُورࣰ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Ayette fiiller mazi sıygada gelerek hudûs, sebat, istikrar ve temekkün ifade etmiştir. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)
Mef’ûl olan لِبَاساً - سُبَاتاً - نُشُوراً kelimelerinin nekre gelişi tazim ifade eder.
Bu ayetteki cümleler arasında mukabele, الَّيْلَ - النَّهَارَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, الَّيْلَ - النَّوْمَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır. Kur’an, benzeri mukabele ayetleriyle doludur.
Tıbâk da mukabele de söze güzellik verir, elfâz ile mana arasındaki bağı kuvvetlendirir ve zihinleri berraklaştırır. Mananın en güzel ve etkin bir şekilde zihne yerleşmesini sağlar. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Ayette tertipli leff ve neşr sanatı vardır. Müteaddit şeyler tafsilen zikredilmiştir.
نُشُوراً ifadesinde istiare vardır. Gerçekte ألنُشور ölüm sonrasındaki hayattır. Ancak burada kelime; uykunun ölüme, uyanıklığın hayata benzetilmesi suretiyle canlı varlığın tasarrufu ve yayılması anlamında müstear isimdir. Bu, en etkili benzetmelerden, en güzel temsillerdendir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
نُشُوراً kelimesi, ذا ألنُشوراً demektir yani dağılma zamanı ki insanlar onda geçimlerini temin için dağılırlar ya da uykudan uyanmaktır ki ölülerin dirilmesi gibidir. O zaman uyku ile uyanmanın ölüm ve dirilme için örnek olduğuna işaret olur. (Beyzâvî)
سُبَاتاً : Kesmek, durdurmak manasından alınmış olarak rahat ve ölüm manalarına gelir. Hastalığı dinip istirahat eden hastaya "mesbût" denildiği gibi, ölüye de hayatı kesildiği için "mesbût" denilir. Allah Teâlâ, rahatlık dinlenme sebebi olduğu için, uykuyu "rahatlık" diye ifade etmiştir. Ebu Müslim şöyle der: " سُبَات , rahatlık demektir. Örfe göre (daha önce) hep gündüzü de bir nüşûr (yayılıp çalışma zamanı) kıldı. Yani gecenin alınıp çekildiği gündüzü de yeniden bir hayata kalkış, bir öldükten sonra tekrar diriliş yaptı. (Elmalılı, Fahreddin er-Râzî)
Bu kelam, işaret ediyor ki uyku ile uyanıklık, ölüm ile dirilmenin örneğidir.
Lokman (as) şöyle demiştir: "Oğulcuğum! Nasıl ki uyuyorsun da sonra uyandırılıyorsun; öylece de ölürsün ve diriltilirsin." (Ebüssuûd)
"Sizin için geceyi örtü, uykuyu da bir dinlenme, gündüzü de yayılma zamanı yapan O'dur."
Gölgenin hallerinin beyanından hemen sonra yeryüzünün gölgesi sayılan gecenin hükümlerinin beyan edilmesi, üslubun son derece güzel bir inceliğidir. (Ebüssuûd)
النُّشُورُ: Ölülerin dirilmesidir. Dirilişi hatırlatmak manasında idmac vardır. (Âşûr)