Furkan Sûresi 55. Ayet

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً  ...

Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler. Kâfir, Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَعْبُدُونَ ve tapıyorlar ع ب د
2 مِنْ
3 دُونِ başka د و ن
4 اللَّهِ Allah’tan
5 مَا şeylere
6 لَا
7 يَنْفَعُهُمْ fayda vermeyen ن ف ع
8 وَلَا ve ne de
9 يَضُرُّهُمْ zarar vermeyen ض ر ر
10 وَكَانَ ve olan ك و ن
11 الْكَافِرُ kafir ك ف ر
12 عَلَىٰ karşı
13 رَبِّهِ Rabbine ر ب ب
14 ظَهِيرًا (şeytana) yardımcıdır ظ ه ر
 
Yukarıda sözü edilenlerden daha büyük mûcize, Allah’ın görebildiğimiz en büyük eseri olan insan ve onun yaratılışıdır. Burada, insanlar arasındaki nesep ve sıhriyet bağının da ilâhî kudretin bir delili olarak gösterilmesi ve hemen ardından Allah’ın üstün kudretinin hatırlatılması da son derece anlamlıdır. Çünkü bu, insanın uygarlık kuran bir varlık oluşuna işaret eder. Nitekim uygarlık önce nesep ve sıhriyet ilişkisiyle başlar. Allah sayısız psikolojik, sosyal, ekonomik ilişkilerin de temeli olan bu iki bağdan insanlığı mahrum bıraksaydı insanın diğer hayvanlardan farkı kalmazdı. 55. âyette insanların buna rağmen Allah’ı bırakıp da kendilerine hiçbir fayda veya zarar getirmesi mümkün olmayan nesnelere tapmaları eleştirilmekte; böylece Câhiliye Arapları’nın putları tanrı edinmelerinin, daha geniş anlamda o günden bugüne birçok insanın birtakım değersiz varlıklara veya nefislerinin fâni arzularına birer tanrı gibi kul köle olmalarının anlamsızlığı hatırlatılmaktadır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 131
 

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  يَعْبُدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْ دُونِ  car mecruru  يَعْبُدُونَ ‘nin mef’ûlün bihi ism-i mevsûl  مَا ‘nın mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûl  يَعْبُدُونَ ‘nin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَا يَنْفَعُهُمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَنْفَعُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

 لَا يَضُرُّهُمْۜ  atıf harfi  وَ ‘la  لَا يَنْفَعُهُمْ ‘a matuftur.

 

 وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً

 

 

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

الْكَافِرُ  kelimesi  كَانَ ‘nin ismi olup lafzen merfûdur.

عَلٰى رَبِّه۪  car mecruru  ظَه۪يراً ‘e müteallıktır. Muzâf mahzuftur. Takdiri;  على عصيان ربّه (Rabbine isyan) şeklindedir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ظَه۪يراً  kelimesi,  كَانَ ‘nin haberi olup lafzen mansubdur. 

كَافِرُ  sülâsi mücerredi  كفر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ظَه۪يراً  mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ 

 

وَ , istînâfiyyedir. Cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

دُونِ اللّٰهِ  izafeti, gayrının tahkiri içindir. 

يَعْبُدُونَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul  مَٓا ’nın sılası olan  لَا يَنْفَعُهُمْ  , menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupta gelen  لَا يَضُرُّهُمْۜ  cümlesi, sılaya matuftur. Nefy harfinin tekrarı tekid ifade etmiştir. Cümlelerin atıf sebebi tezattır.

لَا يَنْفَعُهُمْ  cümlesi ile  لَا يَضُرُّهُمْۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

يَضُرُّهُمْ  -  يَنْفَعُهُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

وَ , hal içindir ve onların şirkte ısrar etmelerine hayret etmek için kullanılmıştır. (Âşûr)

Menfaati olumsuzladıktan sonra zararın olumsuzlaştırılması, puta tapanların şirklerinde şüphe olmadığına tenbih içindir. Çünkü ibadet; ya bir fayda ummak, ya da putun zararından korunmak için yapılır. Her ikisi de putlarda yoktur. Muzari (şimdiki zaman) fiili ile ifade edilmesi, putlara tapmalarının yenilendiğini ve terk etmek için ciddi bir delil bulamadıklarını belirtmek içindir. (Âşûr)


 وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً

 

وَ , istînâfiyyedir.  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi,  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Car mecrur  عَلٰى رَبِّه۪ , nakıs fiil  كَان ’nin haberi olan  ظَه۪يراً ’e, önemine binaen takdim edilmiştir.

كَان ’nin haberi  ظَه۪يراً  sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Haberin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder.

رَبِّه۪  izafetinde Rab isminin kâfire ait zamire muzâf olmasında, Rabbin onun üzerindeki rububiyetini hatırlatmak manası ve sapkınlıkta ne kadar ileri gittiğine işaret vardır.  

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Mûsâ , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s.124)

كَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً  [Kâfir, Rabbine karşı yardımcı olandır] ayeti ile ilgili olarak İbn Abbâs'tan gelen rivayete göre burada kâfirden kasıt Ebû Cehil -la'anehullah-dır. (Kurtubî)      

Ayeti umumi manasına hamletmek, ayetteki kâfirler Allah'tan başka kendilerine fayda ve zarar veremeyecek olan şeylere taparlar ifadesinin zahirî manasına daha uygundur. Zahir tıpkı  عون  kelimesinin,  مُعَوِنْ  (yardımcı) manasına gelmesi gibi,  مُظاَهِر  (sırt veren, destek olan) manasınadır.  فعيل  vezninin,  مفاعيل  (ism-i fail) manasına gelmesi garip bir şey değildir. Binaenaleyh bunun manası, "Kâfir, Rabbine karşı, düşmanlık hususunda şeytana destek olur" şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî ve Âşûr)

وكانَ الكافِرُ عَلى رَبِّهِ ظَهِيرًا  cümlesi tezyîldir.  الكافِر  kelimesindeki lam-ı tarif istiğrak içindir. Yani Rabbine karşı olanlara yardımcı olan her kâfir demektir. (Âşûr)

Ve kâfirin haberini  كانَ ‘nin haberi şeklinde getirerek haberle nitelenmenin her kâfir için sabit ve âdet olduğunu belirtmiştir. (Âşûr)