Furkan Sûresi 54. Ayet

وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً فَجَعَلَهُ نَسَباً وَصِهْراًۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يراً  ...

O, sudan bir insan yaratıp ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُوَ ve O
2 الَّذِي
3 خَلَقَ yarattı خ ل ق
4 مِنَ -dan
5 الْمَاءِ su- م و ه
6 بَشَرًا bir insan ب ش ر
7 فَجَعَلَهُ ve onu kıldı ج ع ل
8 نَسَبًا nesep ن س ب
9 وَصِهْرًا ve sıhr ص ه ر
10 وَكَانَ ve ك و ن
11 رَبُّكَ Rabbin ر ب ب
12 قَدِيرًا her şeye gücü yetendir ق د ر
 
Yukarıda sözü edilenlerden daha büyük mûcize, Allah’ın görebildiğimiz en büyük eseri olan insan ve onun yaratılışıdır. Burada, insanlar arasındaki nesep ve sıhriyet bağının da ilâhî kudretin bir delili olarak gösterilmesi ve hemen ardından Allah’ın üstün kudretinin hatırlatılması da son derece anlamlıdır. Çünkü bu, insanın uygarlık kuran bir varlık oluşuna işaret eder. Nitekim uygarlık önce nesep ve sıhriyet ilişkisiyle başlar. Allah sayısız psikolojik, sosyal, ekonomik ilişkilerin de temeli olan bu iki bağdan insanlığı mahrum bıraksaydı insanın diğer hayvanlardan farkı kalmazdı. 55. âyette insanların buna rağmen Allah’ı bırakıp da kendilerine hiçbir fayda veya zarar getirmesi mümkün olmayan nesnelere tapmaları eleştirilmekte; böylece Câhiliye Arapları’nın putları tanrı edinmelerinin, daha geniş anlamda o günden bugüne birçok insanın birtakım değersiz varlıklara veya nefislerinin fâni arzularına birer tanrı gibi kul köle olmalarının anlamsızlığı hatırlatılmaktadır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 131
 

وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً فَجَعَلَهُ نَسَباً وَصِهْراًۜ 

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la makablindeki  هُوَ ‘ye matuftur. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  خَلَقَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.  مِنَ الْمَٓاءِ  car mecruru  خَلَقَ  fiiline mütealliktir.

بَشَراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

Ayet atıf harfi  فَ  ile  خَلَقَ ‘ya matuftur. 

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  نَسَباً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  صِهْراً  atıf harfi  وَ ‘la  نَسَباً ‘e matuftur.


  وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يراً

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. İsim cümlesidir.  كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  

رَبُّكَ  kelimesi  كَانَ ‘nin ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  قَد۪يراً  kelimesi  كَانَ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. 

قَد۪يراً  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً 

 

وَ  harfiyle önceki ayetteki istînâf cümlesine atfedilmiştir. Ayetin ilk cümlesi mübteda ve haberden oluşmuş, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir.

Cümlenin iki tarafının da marife olarak gelişi izafî kasırdır. Kasr-ı ifrattır. Putların ilâhlık vasfında Allah’a ortak olma düşüncesi iptal edilmiştir. (Âşûr)

Müsnedin, ismi mevsûlle marife olması, ism-i mevsûlden sonra gelecek sıla cümlesini merakla beklemeye sevk edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayrıca müsnedin ism-i mevsûlle marife gelmesi, haberin muhatapları tarafından bilindiğine işaret eder.

Müsned olan has ism-i mevsûl  الَّـذ۪ٓي ’nin sılası olan  خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً  cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107) 

بَشَراً ’daki tenvin cins ve tazim ifade eder.  بَشَراً  kelimesindeki tenvin tazim içindir. (Âşûr)


فَجَعَلَهُ نَسَباً وَصِهْراًۜ 



فَ  ile gelen bu cümle, hükümde ortaklık nedeniyle sıla cümlesine atfedilmiştir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayette cem' ma’at-tefrik sanatı vardır. Önceki cümledeki  بَشَراً  kelimesinde cem’,  نَسَباً وَصِهْراًۜ  ise tefrik yapılmıştır. Yani Allah (cc) yarattığı insanı da iki kısım kılmıştır: Biri, nesebin sahibi olan, nesebin isnad edildiği erkeklerdir; diğeri de kendileri vasıtasıyla evlilik akrabalığı, hısımlık tesis edilen kadınlardır. Nitekim başka bir ayette de şöyle denilmektedir: "Ondan da erkek ve kadın olmak üzere iki eş yarattı." (Ebüssuûd)

و  harfi  اَوْ  (veya) anlamında taksim içindir.  و  harfi taksim manasında  اَوْ  harfinden daha iyidir. (Âşûr)

بَشَراً  , نَسَباً  kelimeleri arasında muvazene vardır. 

Mef’ûl olan  نَسَبࣰا وَصِهۡرࣰاۗ  kelimelerindeki tenvin kesret ve tazim ifade eder. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يراً

 

Ayetin son cümlesi, …خَلَقَ مِنَ  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle marife olması, Allah Teâlâ’nın Hz. Peygambere rahmet ve şefkatinin işaretidir.

رَبُّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâf olması Hz. Peygambere şan ve şeref kazandırmıştır.

Ayette mütekellim  Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsned olan  قَدِیرࣰا , sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Haberin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. 

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıf olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezeli olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığını belirtmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi sayı 41)

Son cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.

Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

Ayetin sonunda seçilmiş olan  قَدِیرࣰا  sıfatının, ayetin bağlamıyla mükemmel bir uyum sergilediği kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Bu uyum, teşâbuh-i etrâf sanatıdır.

Burada gelişme kanununun değişik safhaları fevkalâde güzel bir şekilde konularak arz ettiği ilâhî deliller ne güzel gösterilmiştir:

1. Bütün cisimler âlemini temsil eden bir gölge.

2. Buna verilen hareket ve durgunluktan meydana getirilen manzaralar ve değişiklikler.

3. Bu esnada bir su indirilmesinden meydana getirilen hayat.

4. Aynı yer üzerinde o hayatın değişik şekilleri.

5. Ondan özellikle bir çeşidinin (insanın) yaratılışı.

6. İnsanların cinslere ayrılması ki bütün bunlar evrenin yaratıldığı altı gün gibi gelişme derecelerinin en büyük sınırlarıdır. Ve her birinden yüce yaratıcının kudreti daha fazla bir yücelik ile ortaya çıkmıştır. Rabbinin her şeye gücü yeter. (Elmalılı)