وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً
وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً
وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , önceki ayette geçen الَّذ۪ينَ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يَب۪يتُونَ cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَب۪يتُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı يَب۪يتُونَ ‘nin ismi olarak mahallen merfûdur.
لِرَبِّهِمْ car mecruru سُجَّداً ‘e mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سُجَّداً kelimesi يَب۪يتُونَ fiilinin haberi olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قِيَاماً , atıf harfi و ile makabline matuftur.
وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً
Ayet önceki ayetteki الَّذ۪ينَ ’ye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İsm-i mevsûlün sılası olan يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً , müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
سُجَّداً ve قِيَاماً birbirine atfediilmiş haldirler. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
رَبِّهِمْ izafetinde kullara ait هِمْ zamirine رَبِّ lafzının muzâf olması, kullar için tazim ve şeref ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
سُجَّداً ve قِيَاماً (Secde ederek ve ayakta durarak) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb vardır.
Secde ve kıyam namazın iki rüknüdür. İki rüknü zikredilerek namaz kastedilmiştir. Cüziyyet alakasıyla mecâz-ı mürseldir.
Cüziyyet alakası: Bir şey söylenip bununla o şeyin tamamının kastedilmesidir. Yani cüz söylenip külün murad edilmesidir. Bundan amaç mübalağadır. Buna zikr-i cüz irade-i kül de denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Namazda, özellikle geceyi zikretmesi gece yapılan ibadetin zor ve riyadan uzak olmasındandır. قِيَاماً ‘in sona bırakılması ayet sonlarının tutması içindir. قِيَاماً kelimesi قائم 'in çoğuludur ya da masdardır, cemi yerine geçmiştir. (Beyzâvî)
Ayetin metninde secdenin kıyamdan önce zikredilmesi, cümle sonlarının uyumu içindir. (Ebüssuûd)