Furkan Sûresi 64. Ayet

وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً  ...

Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ
2 يَبِيتُونَ gecelerini geçirirler ب ي ت
3 لِرَبِّهِمْ Rablerine ر ب ب
4 سُجَّدًا secde ederek س ج د
5 وَقِيَامًا ve (Onun divanında) durarak ق و م
 
Buraya kadar geçen âyetlerde inkârcıların çeşitli bâtıl inançları; yanlış, haksız ve zararlı davranışları zikredilerek eleştirildikten sonra sûrenin neticesi mahiyetindeki bu son âyetler grubunda da Allah’ın sevdiği kulların üstün nitelikleri özetlenerek bir tür karşılaştırma yapılmaktadır. Burada nitelikleri sıralanan “kullar”, belirtilen iyi özellikleri dolayısıyla Allah’ın rahmet ve sevgisini kazandıkları için O’nun rahmân ismine izâfe edilerek anılmışlardır. Bu sebeple “ibâdü’r-rahmân” tamlamasını “rahmânın has kulları” şeklinde vermeyi uygun bulduk. “Ağır başlılık” şeklinde çevirdiğimiz 63. âyetteki hevn kelimesi, tefsirlerde genellikle “sekînet, vakar, rıfk (yumuşaklık), tevazu” ve bu anlamların hepsini içeren hilm kavramıyla açıklanmış; bunun, Kur’an’ın sık sık atıfta bulunduğu, Câhiliye Arabı’nın temel karakteri olan “kibirli, gururlu, zorba” anlamındaki müstekbir kelimesinin zıddı olduğu belirtilmiştir (meselâ bk. Taberî, XIX, 33; Zemahşerî, III, 103). Âyette müminlerin, kendilerine sözlü sataşmada bulunanlara, “selâm” diyerek, yani esenlik dileğiyle karşılık verdikleri bildirilmekte; bu suretle bir bakıma putperest Araplar’ın ortak zihniyetini ifade eden Câhiliye ile müminlerin ortak zihniyetini ifade eden İslâm’ın karşıt kavramlar olduğu ima edilmektedir. Buna göre sözlü sataşmalarla sergilenen alaycı ve küçümseyici tavırlar, Câhiliye zihniyetinin kendini beğenmişlik, küstahlık, hoyratlık, saldırganlık gibi tutumlardan oluşan barbarlık ahlâkını; müslümanların bu sataşmalara selâmla karşılık vermeleri de onların barışçı ilkelere dayalı uygarlık ahlâkını göstermektedir. Nitekim bazı çağdaş araştırmacılar, câhiliye terimini kısaca “barbarlık”, İslâm terimini de (hilm kavramıyla bağlantılı olarak) “uygarlık” şeklinde açıklamaktadırlar (ayrıntılı bilgi için bk. Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 187-207; a.mlf., Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, s. 53-62; Mustafa Çağrıcı, “Cehâlet”, DİA, VII, 218-219). 64-66. âyetlerin işaretine göre, belirtilen uygarlık ahlâkının temelinde öncelikle müslümanların, huzurunda durup ibadet ettikleri, secdeye kapandıkları Allah’a olan inanç ve saygılarıyla âhiret kaygıları bulunmaktadır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 137-138
 

وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً

 

وَ  atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , önceki ayette geçen  الَّذ۪ينَ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَب۪يتُونَ  cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَب۪يتُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı  يَب۪يتُونَ ‘nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

لِرَبِّهِمْ  car mecruru  سُجَّداً ‘e mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

سُجَّداً  kelimesi  يَب۪يتُونَ  fiilinin haberi olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قِيَاماً , atıf harfi و  ile makabline matuftur.

 

وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً

 

Ayet önceki ayetteki  الَّذ۪ينَ ’ye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İsm-i mevsûlün sılası olan  يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً , müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

سُجَّداً  ve  قِيَاماً  birbirine atfediilmiş haldirler. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

رَبِّهِمْ  izafetinde kullara ait  هِمْ  zamirine  رَبِّ  lafzının muzâf olması, kullar için tazim ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

سُجَّداً  ve  قِيَاماً  (Secde ederek ve ayakta durarak) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb vardır.

Secde ve kıyam namazın iki rüknüdür. İki rüknü zikredilerek namaz kastedilmiştir. Cüziyyet alakasıyla mecâz-ı mürseldir.

Cüziyyet alakası: Bir şey söylenip bununla o şeyin tamamının kastedilmesidir. Yani cüz söylenip külün murad edilmesidir. Bundan amaç mübalağadır. Buna zikr-i cüz irade-i kül de denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi) 

Namazda, özellikle geceyi zikretmesi gece yapılan ibadetin zor ve riyadan uzak olmasındandır.  قِيَاماً ‘in sona bırakılması ayet sonlarının tutması içindir.  قِيَاماً kelimesi  قائم 'in çoğuludur ya da masdardır, cemi yerine geçmiştir. (Beyzâvî)

Ayetin metninde secdenin kıyamdan önce zikredilmesi, cümle sonlarının uyumu içindir. (Ebüssuûd)