Şuarâ Sûresi 115. Ayet

اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ  ...

“Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ değilim
2 أَنَا ben
3 إِلَّا başka
4 نَذِيرٌ bir uyarıcı(dan) ن ذ ر
5 مُبِينٌ apaçık ب ي ن
 
Bu âyet kümesi incelendiğinde Hz. Nûh’un davetinin esaslarıyla Hz. Mûsâ ve Hz. İbrâhim’in davetini anlatan âyetlerdeki ilkelerin öz ve içerik olarak aynı olduğu görülmekte; kezâ bu peygamberin tebliğde bulunduğu toplulukların inançları ve hak din karşısındaki tavırları arasında da büyük bir benzerlik olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç itibariyle her üç peygambere dair âyetler grubunda da aynı mesajlar verilmiştir (Hz. Nûh’un kıssası hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Hûd 11/25-49).
 

اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ

 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir  اَنَا۬  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  نَذ۪يرٌ  haber olup lafzen merfûdur.  مُب۪ينٌ  kelimesi  نَذ۪يرٌ  sıfat olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُب۪ينٌ  kelimesi, sülâsi mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Ta’lil cümleleri tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Nefy manasındaki  اِنْ  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Hz. Nuh’un, apaçık bir  uyarıcıdan başka bir şey olmadığının, kesin bir dille ifade edildiği sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, isim cümlesine ilave olan kasr sebebiyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kasr, mübteda ve haber arasındadır.  اَنَا۬  maksûr/mevsuf, نَذ۪يرٌ  maksûrun aleyh/sıfattır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Kasr, izafîdir. Müsnedün ileyh, nezir olmak sıfatına tahsis edilmiştir. Aynı zamanda başka sıfatların müsnedün ileyhte olmadığı ifade edilmiştir. Bunun sebebi nezir olmak vasfının kemâl dereceye ulaşmış olmasıdır. Yani mübtedada olan diğer sıfatlar yok sayılmıştır.

Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade eden  مُب۪ينٌ  kelimesi, نَذ۪يرٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede tetmim ıtnâbı sanatı vardır.

Sıfat, tâbi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Bu cümle, bir illet ve sebep gibidir. Yani ister azizlerden olsunlar, ister zekilerden olsunlar, ben ancak bütün mükellefleri uyarmak ve onları küfür ve günahlardan alıkoymak için gönderilmiş bir peygamberim. O halde zenginlerin bana tâbi olmaları için yoksulları kovmak, benim için nasıl olabilir! Yahut bana düşen vazife, ancak açık hüccet ile sizi uyarmaktan ibarettir ve ben bunu yaptım. Bazılarınızı razı etmek için diğer bazılarınızı kovmak ise benim işim değildir. (Ebüssuûd)