قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Nida ve cevabı olan mekulü’l-kavl رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ ‘dır. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Nida harfi mahzuftur. رَبِّ münadadır. Muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri ي mahzuftur. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. قَوْم۪ي kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup mütekellim ى 'sı muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَذَّبُونِ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَذَّبُونِ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen يَ ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bu ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Bu kez Allah Teâlâ Hz. Nuh’un Rabbine niyazını bildiriyor.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِ cümlesi, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Nida harfi ve muzâfun ileyhin hazfi mütekellimin, münadaya yakın olma isteği sebebiyledir.
Kur’an-ı Kerim ayetlerinde çoğunlukla رَبّ kelimesinden önce nida harfi hazf olur. (Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Nidanın cevabı olan اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin haberi olan كَذَّبُونِ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, hükmü takviye, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Muhatap Allah Teala olduğu için bu haber cümlesi lâzımı faide-i haberdir. Cümle aslında muhatabın tereddüt veya inkâr ettiği durumlarda tekid edilmesi gerekir. Burada muhatap Allah Teâlâ olduğu halde cümle tekidli geldiği için terkip muktezâ-i zâhirin hilafına, fakat muktezâ-i hale uygun olmuştur. Bu sebeple mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
كَذَّبُونِ fiilinin sonundaki mütekellim zamiri, fasıla gözetilerek hazf edilmiştir.
Nuh (as)’ın, Allah’a Rabb ismiyle رَبِّ şeklinde izafetle nida etmesi, ondan yardım ve destek beklediğini işaret eder.
تفعيل babındaki كَذَّبُونِۚ fiili teksir ifade etmiştir.
Şuara Suresi 117. ayet-i kerime tekidin muhatap için değil, mütekellimin beklemediği bir durumla karşılaştığını ızhâr için gelmesine örnektir. Ayet-i kerimede Hz. Nuh Rabbine davetinin sonucunu aktarırken şöyle dedi: رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ [Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.] ifadesini kullanmıştır. Allah Teâlâ her şeyin bilgisine malik olduğu için hiçbir konuda şüphe etmesi veya öğrenmek için soru sorması düşünülemez. Dolayısıyla onu muhatap kılarak kurulan haber cümleleri muktezâ-ı zâhire göre ibtidâî formda olmalıdır. Ancak mütekellim (Hz. Nuh), ifadesindeki tekidi muhatapta bir şüphe gördüğü için değil beklemediği bir durumla karşılaştığını ifadesine yansıtmak üzere kullanmış, dolayısıyla söz konusu haber durumun gereğine (muktezâ-i hâl) uygun olarak gelmiştir. (Fadl Hasen Abbâs, el-Belâğatü, Funûnuhâ ve Efnânuhâ el-Meâni, c. I, s. 138)
"Onlar, Nûh (as)'ı, taşlayarak öldürmekle korkutmuşlardır." Bunun üzerine Nûh (as) da onların felaha ulaşamayacaklarına dair bir ümitsizlik ve ye's hasıl olmuş, bunun üzerine de Nûh (as) "Rabbim, kavmim beni yalanladı. Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver" demiştir. Bundan gaye, onların yalanladığını Allah Teâlâ'ya bildirmek değildir, çünkü O Âlimu'l-gayb ve şehadet olan, Allah'ın en iyi bilen olduğunu bilmektedir. Fakat o bununla, "Bana eziyet ettiklerinde, Allah'ım ben onlara bedduada bulunmuyorum... Ben ancak ve ancak Senin ve Senin dinin için sana yakarıyorum... Onlar, vahyin ve risaletin hususunda beni yalanladıkları için benimle onların arasındaki hükmü Sen ver Allah'ım..." manasını murad etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)