Şuarâ Sûresi 155. Ayet

قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ  ...

Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 هَٰذِهِ işte bu
3 نَاقَةٌ dişi devedir ن و ق
4 لَهَا onun vardır
5 شِرْبٌ su içme hakkı ش ر ب
6 وَلَكُمْ ve sizin vardır
7 شِرْبُ su içme hakkı ش ر ب
8 يَوْمٍ bir gün ي و م
9 مَعْلُومٍ belli ع ل م
 

Bozguncuların mûcize istemeleri üzerine Sâlih, mûcize olarak deveyi gösterdi. Bu mûcize ile Semûd kavminin bu hayvana karşı nasıl davranacağı Allah tarafından sınanıyordu. Suyu dönüşümlü olarak kullanacaklardı, yani bir gün Sâlih’in devesi içecekti, bir gün de Semûd halkı ihtiyacı olan suyu alacaktı veya geleneğe bağlı olarak halkın su ihtiyacı için ayrılmış olan günde halk suyunu alacak, develerin su içmesi için ayrılmış günde ise deve diğerleriyle birlikte su içecekti. Sâlih’in, bu deveye herhangi bir kötülük yapmamaları hususunda halkını uyarmasına rağmen onu hunharca öldürdüler. Aslında deve bir imtihan aracı idi, maksat onların ilâhî buyruklara itaat hususundaki niyet ve kararlılıklarını denemekti. Ne var ki onlar bu sınavı kaybettiler (Semûd kavmi ve Sâlih peygamber hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 61-62 vd.).

 


 

قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli  هٰذِه۪ نَاقَةٌ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

İşaret ismi  هٰذِه۪  mübteda olarak mahallen merfûdur.  نَاقَةٌ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur.  لَهَا شِرْبٌ  cümlesi  نَاقَةٌ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَهَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  شِرْبٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

لَكُمْ شِرْبُ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

لَهَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. شِرْبٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  يَوْمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مَعْلُومٍ  kelimesi  يَوْمٍ ‘nin sıfatı olup mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مَعْلُومٍ  kelimesi, sülâsi mücerredi  علم  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

 

قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ

 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, Salih Peygamberin cevabını bildiriyor. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هٰذِه۪ نَاقَةٌ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması işaret edilenin önemini vurgulayarak tazim ifade etmek içindir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَهَا شِرْبٌ  cümlesi  نَاقَةٌ  için sıfattır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  شِرْبٌ  muahhar mübtedadır

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır

Car mecrurun takdimi ve müteallakının hazfi teşvik içindir. Çünkü muhatap bu durumda müsnedün ileyhi merak eder.

Aynı üslupta gelen  وَلَكُمۡ شِرۡبُ یَوۡمࣲ مَّعۡلُومࣲ  cümlesi  لَهَا شِرْبٌ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif vardır.  لَكُمۡ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ , muahhar mübtedadır.

شِرْبُ  kelimesi ayette önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Onun bir su içme nöbeti var sudan hissesi vardır,  شِرْبُ  ve  قوت  gibidir ki su ve gıda hissesidir. Sizin de belli bir günün su içme nöbetiniz vardır yani ‘’kendi nöbetinizle yetinin, onun nöbetine müdahale etmeyin ‘’demektir. (Beyzâvî)