مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ
İsim cümlesidir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
Munfasıl zamir اَنْتَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا hasr edatıdır.
بَشَرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. مِثْلُنَا kelimesi بَشَرٌ ‘nun sıfatı olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن كنت صادقا (Sadık isen) şeklindedir.
أْتِ illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. بِاٰيَةٍ car mecruru أْتِ fiiline mütealliktir.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. كُنْتَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُنْتَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تَ muttasıl zamiri كُنْتَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
مِنَ الصَّادِق۪ينَ car mecruru كُنْتَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
الصَّادِق۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi صدق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, kemâl-i ittisâldir.
Ayetin ilk cümlesi kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. اَنْتَ mevsuf/maksûr, بَشَرٌ sıfat/maksûrun aleyhtir. Yani, sen beşerden başka hiçbirşey değilsin demek istemişlerdir.
مِثْلُنَا ibaresi بَشَرٌ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
فَأْتِ بِاٰيَةٍ
Cümleye dahil olan فَ , rabıta içindir. Bu cümleden önce mahzuf bir şart olduğuna işaret eder. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan bu cümle, takdiri إن كنت صادقا (Sadık isen) olan mahzuf şartın cevabıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
بِاٰيَةٍ ’deki tenvin muayyen olmayan cinse ve tazime işaret eder.
اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Tefsiriyye olarak fasılla gelen إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّـٰدِقِینَ cümlesi, cevabı mahzuf, şart cümlesidir.
كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur مِنَ الصَّادِق۪ينَ , nakıs fiil كَان ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
Öncesinin delaletiyle cevap cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlesinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)
Surenin 153-154 ayetleri ile 185-186. ayetleri arasında atıf وَ ‘ı dışında bir fark yoktur. Bu farkı inceleyen Zemahşerî, Eyke kavmiyle ilgili olan ve “و “ kullanılan ayetin; sihir ve beşeriyet vasıflarının her ikisinin de peygamberlik nitelikleriyle beraber düşünülmediği, bir toplumun inancını yansıttığını belirtir. Atıf kullanılmayan ayet ise Semûd kavminin insanların peygamber olamayacağı yanlış inancına vurgu yapar. (İsmail Bayer, Keşşâf Tefsirinde Belâgat Uygulamaları)
Aynı bölüm şu şekilde de açıklanmıştır: Şuarâ Suresi’nde اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ ayetinden sonraki bölüme bakılırsa; bir ayette fasl yapılırken, diğer ayette ise vasl olduğu görülür. İlk ayette fasl vardır çünkü; ilk ayetteki الْمُسَحَّر۪ينَ kelimesinin manası, yediği ve içtiği bir ciğeri olduğu; yani insandan başka bir şey olmadığıdır. Araplar bu manada ‘’Senin yiyip içtiğin bir ciğerin olmaktan başka bir özelliğin yok’’ derler. Bu da onun için beşerî bir özelliktir. Yani, sihirlenmek peygamberlere değil insanlara mahsustur. Bunun için arkadan bu manayı tekid eden مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا ayeti fasılla gelmiştir. İkinci ayete gelince burada الْمُسَحَّر۪ينَ kelimesi sihirlenmiş manasındadır. Yani; ‘’sen bir insansın, dolayısıyla insanların büyülenmesi gibi büyülenmişsin. Eğer peygamber olsaydın büyülenmezdin’’ demek istemişlerdir. Yani ‘’sende peygamberlikle bağdaşmayan iki sıfat var” manasındadır. Dolayısıyla bundan sonra gelen مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا ayeti bununla aynı değil, farklı manadadır. Bunun için de vasl yapılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)