قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
Yeqane يقن: يَقِينٌ kelimesi, marifet ve dirayet gibi diğer bilgi çeşitlerinin üstündedir ve ilmi nitelemek için kullanılır. Yani yakîn, hükmün değişmezliğiyle beraber olan anlayış dinginliğidir.
Fiil olarak أيْقَنَ ve إسْتَيْقَنَ şeklinde kullanılır. Onu kat'i, kesin, şüphe götürmez bir şekilde bildi ya da o hale geldi manasına gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 28 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli yakîndir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli, رَبُّ السَّمٰوَاتِ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
رَبُّ mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri هو ‘dir. Aynı zamanda muzâftır. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الْاَرْضِ atıf harfi وَ ‘la السَّمٰوَاتِ ‘a matuftur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا atıf harfi وَ ‘la السَّمٰوَاتِ ‘a matuftur. بَيْنَهُمَا zaman zarfı mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Mahzuf şartın cevabıdır. Takdiri; فَآمِنُوا بِهِ وَحْدَهُ (Bir olarak O’na iman edin.) şeklindedir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كُنتُم ’ün ismi olarak mahallen merfûdur.
مُوقِن۪ينَ kelimesi كُنتُم ’ün haberi olarak mahallen mansubdur. Nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُوقِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ cümlesinde icâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri هو olan mübteda mahzuftur.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mekulü’l-kavl, Hz. Musa’nın Firavun’a cevabıdır.
Mekkî ve başkaları dediler ki: Ona cins isimler hakkında soru sorulduğu gibi " مَا : ne" ile soru sordu. Mekkî dedi ki: Bu hususta soru bir başka yerde "kim" diye varid olmuştur. Görüldüğü kadarıyla her bir yerde ayrı şekilde soru sormuştur. Firavun cins hakkında soru sormuştu. Oysa yüce Allah bir cins değildir. Çünkü cinsler sonradan yaratılmıştır. Musa (as) onun cahilliğini anladığından, onun bu şekilde soru sormasına iltifat etmeyerek, dinleyen kimseye Firavun'a bu hususta herhangi bir ortaklığının bulunmasının söz konusu olmayacağını açıkça ortaya koyan Allah'ın o pek büyük kudretini dile getirdi.(Kurtubî)
Veciz anlatım kastıyla gelen, رَبُّ السَّمٰوَاتِ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması السَّمٰوَاتِ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.
وَالْاَرْضِ , tezat nedeniyle السَّمٰوَاتِ ’ye atfedilmiştir. Bu iki kelime arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
Semavat, yeryüzünü gökyüzünü ve ikisi arasında olanları kapsadığı halde semavattan sonra bunların tekrar söylenmesi umumdan sonra husus babında ıtnâbdır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , muzâfun ileyh olan السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur. Mevsûlü her zaman takip eden sılası mahzuftur. بَيْنَهُمَا , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Ayette, Allah’ın, rabbi olduğu şeylerin yeryüzü, gökyüzü ve arasındakiler olarak sayılması taksim sanatıdır.
Ayette üslub-ul hakîm sanatı vardır.
Bu sanatta mütekellim, muhatabın bir sorusu veya sözü üzerine kullandığı kelimelerden birini farklı bir konumda kullanır. Bu sanatı, “muhatabın sözünü başka bir vecihle tasdiklemek” şeklinde de tarif etmişlerdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mekulü’l-kavle dahildir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle, şarttır.
كَان ’nin dahil olduğu bu isim cümlesinde müsned مُوقِن۪ينَ şeklinde ism-i fail kalıbında gelerek sübut ve devam ifade etmiştir.
Takdiri فآمنوا به وحده (Bir olarak O’na iman edin.) olan cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
Şart edatı اِنْ , mazi fiilin başına da gelebilir. Bu durumda, fiilin gerçekleşmesi konusundaki şiddetli arzuyu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ ifadesindeki cemi sıygada gelen zamir ile Firavun’un meclisinde bulunanların hepsi kastedilmiştir. Musa (as), çağrısının kapsayıcılığı ve kemaliyetinden dolayı onların da bu yüce çağrıya iştirak etmelerini istedi. (Âşûr)