قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli لَا ضَيْرَۘ ’dır. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini nasb haberini ref eder.
ضَيْرَۘ kelimesi لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, علينا (bize karşı) veya في ذلك (bunda) şeklindedir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. Taliliyye cümlesidir. نَا mütekellim zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اِلٰى رَبِّنَا car mecruru مُنْقَلِبُونَۚ ’a mütealliktir. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مُنْقَلِبُونَۚ kelimesi, اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُنْقَلِبُونَۚ sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan infiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan لَا ضَيْرَ cümlesi, cinsini nefyeden لَا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. ضَيْرَ, cinsini nefyeden لَا ’nın ismidir. Haberi mahzuftur. لَا ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Nefy siyakında nekre, umum ve şümule delalet eder. (Dr. Salâh Abdu'l-Fettâh el-Hâlidî, Vakafât Düşündüren Ayetler, s. 78)
لَا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, لَا ضَيْرَۘ عَلَيْنَا (bize hiçbir zarar yoktur) şeklindedir. (Keşşâf)
اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayetin başındaki قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavline dahil olan اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ, sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Car mecrur اِلٰى رَبِّنَا, önemine binaen amili olan مُنْقَلِبُونَ ’ye takdim edilmiştir.
Muzâfun ileyhe şeref ifade eden رَبِّنَا izafeti, mütekellimin, Allah Teâlâ’nın rububiyet sıfatına sığınma isteğine işaret eder.
إِنَّ ’nin haberi olan مُنقَلِبُونَ ’nin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
مُنقَلِبُونَ fiili infiâl babındadır. Sülasi fiilin başına hemze ve sakin nûn ilave edilerek yapılır. Birçok alime göre, infiâl babında mezid olan fiillerin kazandığı tek anlam mutavaattır (dönüşlülüktür). Mutavaat, bir nesnenin, bir failin eylemini kabul etmesi ve bu eylemle alınmak istenen neticeye olumlu cevap vermesidir. Nesnenin canlı veya cansız olması fark etmez. İnfiâl babı mutavaat içindir. Mutavaat ise müteaddî fiilin lâzım fiile dönüşmesidir. Müteaddî fiil bu baba girince lâzım yani geçişsiz olur. Bu bâba, etkileri gözle görülen somut fiiller aktarılır.
Onların, biz şüphesiz ki Rabbimize döndürüleceğiz şeklindeki sözlerinde şöyle bir nükte de yatmaktadır: Onlar, Allah'ı sevme makamına erişmişlerdir. Çünkü onlar, O'nun huzuruna ulaşmanın dışında, herhangi bir şey istememişlerdir. Ve yine onlar, mükâfat ümidi ve ceza korkusu sebebiyle de iman etmemişlerdir. Onların maksatları sırf Allah rızasına ulaşmak ve onu elde etmek ve marifetullahın nurlarında boğulup kaybolmaktır ki işte bu sıddîkların derecelerinin en üstünüdür. (Fahreddin er-Râzî)