Şuarâ Sûresi 49. Ayet

قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ  ...

Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Fir’avn) dedi ق و ل
2 امَنْتُمْ inandınız mı? ا م ن
3 لَهُ ona
4 قَبْلَ önce ق ب ل
5 أَنْ
6 اذَنَ ben izin vermeden ا ذ ن
7 لَكُمْ size
8 إِنَّهُ şüphesiz O
9 لَكَبِيرُكُمُ büyüğünüzdür ك ب ر
10 الَّذِي
11 عَلَّمَكُمُ size öğreten ع ل م
12 السِّحْرَ büyüyü س ح ر
13 فَلَسَوْفَ öyleyse yakında
14 تَعْلَمُونَ bileceksiniz ع ل م
15 لَأُقَطِّعَنَّ mutlaka keseceğim ق ط ع
16 أَيْدِيَكُمْ ellerinizi ي د ي
17 وَأَرْجُلَكُمْ ve ayaklarınızı ر ج ل
18 مِنْ
19 خِلَافٍ çapraz olarak خ ل ف
20 وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ ve asacağım ص ل ب
21 أَجْمَعِينَ hepinizi ج م ع
 

قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli  اٰمَنْتُمْ لَهُ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اٰمَنْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. 

لَهُ  car mecruru  اٰمَنْتُمْ  fiiline mütealliktir.  قَبْلَ  zaman zarfı olup  اٰمَنْتُمْ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بَعْدَ  ve  قَبْلَ ’nin geliş şekilleri şöyledir:

1. Başlarına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduklarında mansubdurlar.

2. Muzâf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrur olurlar.

3. Cümleye muzaf olduklarında cümlenin başında  اَنْ  bulunur.

4. Muzâfun ileyhleri hazf edilince zamme üzere mebni olurlar. 

Ayette  قَبْلَ  cümleye muzaf olduğundan cümlenin başında  اَنْ  bulmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰذَنَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  لَكُمْۚ  car mecruru  اٰذَنَ ’e fiiline mütealliktir.

اٰمَنْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

  

اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamir  اِنّ nin ismi olup mahallen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

كَب۪يرُ  kelimesi  اِنّ nin haberi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl  كَب۪يرُكُمُ ’ün sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  عَلَّمَكُمُ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَلَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. السِّحْرَۚ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

 

فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.

سَوْفَ  gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif /erteleme diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid /vurgu olurlar.  

تَعْلَمُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ

 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

اُقَطِّعَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا dir. Fiilin sonundaki  نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن, fiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3) 

اَيْدِيَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَرْجُلَكُمْ  kelimesi atıf harfi  وَ la  اَيْدِيَكُمْ e matuftur.  مِنْ خِلَافٍ  car mecruru  اَيْدِيَكُمْ  ve  اَرْجُلَكُمْ in haline mütealliktir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَاُصَلِّبَنَّكُمْ  atıf harfi  وَ la  لَاُقَطِّعَنَّ ye matuftur.  اَجْمَع۪ينَ  hal olup nasb alameti ي dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اُقَطِّعَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  قطع ’dir.

اُصَلِّبَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  صلب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Allah Teâlâ, firavunun sihirbazlara söylediklerini bildirmektedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْ  cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki mazi fiil cümlesi  اٰذَنَ لَكُمْۚ, masdar teviliyle  قَبْلَ ’nin muzâfun ileyhidir.

Masdar-ı müevvel, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

أمن  fiili,  ل  harfi ile müteaddi olarak kullanılmıştır, çünkü “meyletmek ve eğilmek” manasını da taşır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan Suresi, s. 85)

Allah'ın kitabında nerede iman lafzı lâm ile birlikte geçmişse Allah'tan başkası murad edilmiştir. (Beyzâvî)

İman kelimesi,  لَ  harfiyle müteaddi olarak Şuara Suresindeki  اٰمَنْتُمْ لَهُ  ibaresi “Musa’ya tabi olup onu tasdik ettiniz.” anlamındadır.  لَهُ  kelimesindeki zamir Musa’ya (a.s.) aittir. Çünkü Musa (a.s.), firavunu Şuara Suresinde daha fazla öfkelendirmiş; firavunun söz ve meydan okuması doğrudan ona yöneltilmiştir. Sihirbazların Musa’yı (a.s.) tasdik etmeleri, firavunu daha da öfkelendirmiştir. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)

Ayet-i kerîme’de geçen  اَنْ  lafzı üzerinden  ب  harf-i ceri mahzuf olup  بأنْ  takdirindedir. (Celâleyn Tefsîrî)


اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ 

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ’nin haberi olan  لَكَب۪يرُكُمُ, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.

كَب۪يرُكُمُ ‘un sıfatı konumundaki müfred has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي nin sılası olan  عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ   cümlesi, mazi fiil sıygasında gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

عَلَّمَكُمُ  fiili  تفعيل  babındadır.  تفعيل  babı, fiile en çok kesret anlamı katması için kullanılır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka  olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Firavunun bundan maksadı, kavminin kafasını karıştırmak idi. Ta ki kavmi, sihirbazların basiretli olarak ve hal zuhur ettiği için iman ettiklerine inanmasınlar. (Ebüssuûd)


 فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ 

 


فَ  atıf harfidir.  لَ  harfi mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

İstikbal harfi  سَوْفَ  ile tekid edilmiş  فَلَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ  cümlesi kasemin cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkarî kelamdır.

Cümle, birden fazla tekid unsuruyla faide-i haber, inkârî kelamdır. Haber cümlesi formunda gelmiş olmasına rağmen çok etkili korkutma ve tehdit manası taşıdığından muktezâ-i zâhirin hilafınadır. Bu yüzden terkip, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

فَلَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَۚ  [Yakında bileceksiniz] ibaresinin anlamının altında, bu yaptığınızın cezasını çekeceksiniz manası gizlidir. Bu; lâzım melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

سَوۡفَ  harfi gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı da tesvif (erteleme) diye isimlendirmiştir. Vaat veya tehdit bulunan yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid /vurgu olurlar. 

عَلَّمَكُمُ -  تَعْلَمُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Onun, “o halde yakında bileceksiniz” şeklindeki sözü mutlak anlamda bir tehdit ve yıldırıcı bir vaîd, korkutmadır. (Fahreddin er-Râzî) 

تَعْلَمُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

 

لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ

 

Kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.  لَأُقَطِّعَنَّ أَیۡدِیَكُمۡ وَأَرۡجُلَكُم مِّنۡ خِلَـٰفࣲ  cümlesi mahzuf kasemin cevabıdır. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cümle mahzuf kasem ve nûn-u sakile olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir.

Aynı üsluptaki  وَلَأُصَلِّبَنَّكُمۡ أَجۡمَعِینَ  cümlesi, kasemin cevabına atıf harfi  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Fiilin sonundaki şeddeli  نَ  tekid ifade ederken, fiilin tef’il babında olması kesret ve mübalağa anlamı katar. 

أَجۡمَعِینَ  kelimesi manevi tekid olarak anlamı kuvvetlendirmek için gelen ıtnâbdır.

أَرۡجُلَكُم  - أَیۡدِیَكُمۡ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Fiillerin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Ayette yeminden sonra gelen kısım, firavunun, [Şimdi siz gerçekten anlayacaksınız] sözleriyle vadettiği cezanın izahıdır. (Ebüssuûd)