Neml Sûresi 1. Ayet

طٰسٓ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ  ...

Tâ-Sîn. Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 طس Ta sin
2 تِلْكَ şunlar
3 ايَاتُ ayetleridir ا ي ي
4 الْقُرْانِ Kur’an’ın ق ر ا
5 وَكِتَابٍ ve bir Kitabın ك ت ب
6 مُبِينٍ apaçık ب ي ن
 
Bazı sûrelerin başında bulunan bu tür harflere “hurûf-ı mukattaa” adı verilmektedir (bilgi için bk. Bakara 2/1). 1. âyet, ”Kur’an” ve “kitap” kelimeleri yer değiştirmiş olarak Hicr sûresinin başında da geçmektedir. Bu kelimeler müfessirler tarafından farklı şekillerde yorumlanmışsa da Râzî her ikisiyle de Kur’an-ı Kerîm’in kastedildiği kanaatindedir; ancak Kur’an onun okunuşunu, kitap ise yazılı şeklini ifade etmektedir (XIX, 151). İbn Âşûr da bu görüşü tercih etmiştir (XIV, 8; ayrıca bk. Hicr 15/1). “Gerçekleri açıklayan” diye çevirdiğimiz mübîn kelimesi ise “açık seçik anlaşılan” veya kısaca “apaçık” şeklinde de çevrilebilir. Buna göre Kur’an’ın âyetleri gelişigüzel söylenmiş değil, anlamı açık, doğruluğunda şüphe olmayan, gerçekleri açıklayan, müminlere doğru yolu gösteren ve müjde veren ilâhî sözlerdir. 3. âyette müslümanlar, Medine döneminde hükümleri ayrıntılı olarak belirlenen ve İslâm’ın temellerinden birini oluşturan zekât vecîbesine hazırlanmaktadır, o sırada daha çok gönüllü malî ödemeler şeklinde gerçekleşen bu davranış övülmektedir (zekâtın farz kılınması konusunda bilgi için bk. Tevbe 9/60, 103).
 

طٰسٓ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ

 

طٰسٓ۠  hurûf-u mukattaa harfidir.

İsim cümlesidir.  تِلْكَ  işaret ismi, sükun üzere mebni olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

اٰيَاتُ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur.  الْقُرْاٰنِ  muzâfun ileyh olarak kesre ile mecrurdur.

كِتَابٍ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  الْقُرْاٰنِ ‘ye matuftur.  مُب۪ينٍ  kelimesi  وَكِتَابٍ  kelimesinin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُب۪ينٍ  kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

طٰسٓ۠ 

 

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. Hurûf-u mukattaa ile başlayan bütün sureler buna örnektir. Çünkü muhatabın dikkatini celbeder ve dinlemeye teşvik eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Tefsir alimleri surelerin başlarındaki bu harfler hakkında farklı görüşlere sahiptir. Âmir eş-Şâbi, Süfyan es-Sevri ve bir grup muhaddis şöyle demiştir: Bunlar Allah'ın Kur'an-ı Kerim’de sakladığı bir sırdır. Yüce Allah’ın, her bir kitabında böyle bir sırrı vardır. Bunlar, yüce Allah’ın bilgisini yalnızca kendisine sakladığı müteşabih ayetler arasında yer alırlar. Bunlar hakkında bir şey söylemek gerekmez. Biz bunlara iman eder ve Allah’tan geldikleri gibi okuruz. (Kurtubî)

Aynı mukattaa harfleriyle başlayan surelerin aralarında mana veya konu açısından bir yakınlık vardır.

Kur'an-ı Kerim’de mukattaa harfleriyle başlayan surelerin hepsinde bu harflerden sonra muhakkak kitapla ilgili bir açıklama gelir.

Başında hurûf-u mukattaa bulunan surelerin hepsi vahiy ve nübüvvetin ispatıyla ilgili ayetlerle söze başladığı halde yalnızca üç tanesi; Meryem, Rûm ve Ankebût sûreleri bu genel üslubun dışında kalır. Meryem sûresi Hz. Zekeriya’nın, Rûm sûresi, uğradığı mağlubiyetten sonra Bizans’ın yakın bir gelecekte kazanacağı zaferin müjdesiyle başlamaktadır. Ankebût ise müminlerin birtakım fitne ve belalara uğratılıp imtihana çekileceklerini bildiren ayetlerle başlar ve kendisinden sonra yine başında “elif-lâm-mîm” bulunan diğer üç sure ile birlikte bir grup oluşturur. (TDV İslam Ansiklopedisi) 

طٰسٓمٓۜ  ifadesi,  ط ’daki uzatma sesinin kalın telaffuz edilmesi veya  ى ’ya meylettirilmesi ile; س ’deki  ن ’un izhar veya idgamı ile okunmaktadır.

Sâmerrâî’nin huruf-u mukattaa ile ilgili görüşleri şunlardır: 

1- Sözün başladığına işaret eden ve uyarı niteliğinde zikredilen açılış harfleridir. 

2- Arap alfabesine işaret etmek için zikredilen harflerdir. Allah Teâlâ Araplara bilip tanıdıkları harflerle meydan okumaktadır. İnsanların ve cinlerin tümü bir araya gelse dahi bir benzerini getiremeyecekleri Kur’an’ın muciz nazmını, bu harflerden oluşturduğunu onlara hatırlatmaktadır. 

3- Mekke’de Kur’an’ı dinlememek için köşe bucak kaçan müşriklerin ilgisini çekmek ve inen vahye kulak vermelerini sağlamak için zikredilen harflerdir. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)


  تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ

 

Surenin bu ilk ayeti ibtidaiyyedir.

Mübteda ve haberden müteşekkil ilk cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin uzak için kullanılan işaret ismi  تِلْكَ  ile marife oluşu, işaret edilenin yani ayetlerin mertebesinin yüceliğini gösterir. 

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi, aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenin önemini vurgular ve ona tazim ifade eder.  ذَ ٰ⁠لِكَ  ve  تِلْكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Mûsâ , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)

Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder; daha iyi tanır. 

Müsned, veciz anlatım kastıyla izafet formunda gelmiştir.  اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ  izafeti, hem muzâf hem de muzâfun ileyhin şanı içindir.

Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade eden  مُب۪ينٍۙ  kelimesi, kitap için sıfattır. الْقُرْاٰنِ ‘ye temâsül nedeniyle atfedilen  كِتَابٍ ‘deki tenvin tazim içindir.

تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ [Bunlar, Kur'an'ın ayetleridir] cümlesinde, uzak için konulmuş olan işaret ismi, yakın için kullanılmıştır. Bu, ayetlerin, fazilet ve şeref mevkilerinin yüksekliğini gösterir. (Safvetü’t Tefâsir)  

Kitap, Kur'an'ın kendisidir. Böylelikle onun iki tane vasfı bir arada zikredilmiştir. Bir taraftan o Kur'an (okunan)'dır. Diğer taraftan o bir kitaptır. Çünkü o hem kitabet (yazı ile) hem de kıraat ile ortaya çıkandır.  (Kurtubî)   

Bil ki ayetteki  تِلْكَ kelimesi, bu sûrenin ayetlerine işarettir.  كِتَابٍ مُب۪ينٍۙ  ile ise, levh-i mahfuz kastedilmiştir. كِتَابٍ مُب۪ينٍۙ (açık ve açıklayıcı) oluşu, onda, olacak her şeyin yazılı olması demektir. (Fahreddin er- Râzî)

طٰ  tefhim ile de, imâle ile de okunmuştur. تِلْكَ  kelimesi, sûrenin ayetlerine işarettir. Apaçık Kitap ya Levh-i Mahfûz’dur ve apaçık oluşu, olacak her şeyin onda yazılı bulunması ve onun bunları kendisine bakanlara açıklıyor olmasıdır. Ya bu sûredir, ya da Kur’an’dır. Bu ikisinin yani Kur’an’ın ve Kitab’ın apaçık oluşu ise kendilerine tevdî edilen ilim, hikmet ve kanunlardır ve her ikisinin mucizeliği de belli ve aşikârdır. Ayetlerin Kur’an’a ve apaçık kitab’a izafe edilmesi ayetlerin mehabet ve azametini göstermek bakımındandır; çünkü azametli olana izafe edilen ona bağlı olarak azamet kazanır. (Keşşâf)

وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ (Apaçık bir kitap) terkibinde kitap kelimesinin nekre gelmesi, onu yüceltmeyi ve ona saygıyı ifade eder. Yani, (şanı yüce, değeri yüksek bir kitaptır.) (Safvetü’t Tefâsir, Âşûr) 

Şayet neden apaçık kitap; apaçık bir kitap şeklinde nekre kılınmıştır? dersen şöyle derim: Nekrelik, kitabın müphem bırakılması ve böylece bunun kitap için daha ziyade azamet ifade etmesi içindir. (Keşşâf)

Kur’an'ın açıklayıcı olması; içerdiği hikmetleri, hükümleri, âhiret hallerini ve ezcümle mükâfat ve azabı açıklamasıdır. Veya rüşd ile azgınlık yollarını açıklaması, hak ile batılı ve helal ile haramı ayırması ya da icazı apaçık demektir. (Ebüssuûd)