Şuarâ Sûresi 227. Ayet

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ  ...

Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا ancak hariç
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 وَعَمِلُوا ve yapanlar ع م ل
5 الصَّالِحَاتِ iyi işler ص ل ح
6 وَذَكَرُوا ve ananlar ذ ك ر
7 اللَّهَ Allah’ı
8 كَثِيرًا çokça ك ث ر
9 وَانْتَصَرُوا ve üstün gelmeğe çalışanlar ن ص ر
10 مِنْ
11 بَعْدِ sonra ب ع د
12 مَا
13 ظُلِمُوا kendilerine zulmedildikten ظ ل م
14 وَسَيَعْلَمُ ve yakında bileceklerdir ع ل م
15 الَّذِينَ kimseler
16 ظَلَمُوا zulmeden(ler) ظ ل م
17 أَيَّ nasıl
18 مُنْقَلَبٍ bir devrimle ق ل ب
19 يَنْقَلِبُونَ devrileceklerini ق ل ب
 
﴾224﴿ Şairlere gelince, onlara da yoldan sapmışlar uyarlar. ﴾225-226﴿ Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? ﴾227﴿ Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini (başlarına nelerin geleceğini) yakında görecekler.
 

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ 

 

اِلَّا  istisna edatıdır. İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır. İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubdur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir. İstisnanın kısımları 3’e ayrılır: 1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

عَمِلُوا  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

الصَّالِحَاتِ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. 

ذَكَرُوا  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. ذَكَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  كَث۪يراً  mef’ûlu mutlaktan naib olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

انْتَصَرُوا  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  مِنْ بَعْدِ  car mecruru  انْتَصَرُوا  fiiline mütealliktir. 

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بَعْدِ ‘nin muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur.

ظُلِمُوا  damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

 الصَّالِحَاتِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. 

 يَعْلَمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  ظَلَمُٓوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

ظَلَمُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَيَّ  istifham ismi, amili  يَنْقَلِبُونَ  olan mef’ûlü mutlaktan naib olup fetha ile mansubdur.  مُنْقَلَبٍ  muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur. يَنْقَلِبُونَ  fiili,  يَعْلَمُ ‘nun ikinci mef’ûlü yerinde olup mahallen mansubdur.  

يَنْقَلِبُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

يَنْقَلِبُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil infiâl babındadır. Sülâsîsi  قلب ’dir. 

مُنْقَلَبٍ  kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan infiâl babının ism-i mef'ûludur.

 

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ 

 

 

Önceki ayetten istisna edilen bu ayette de mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Müstesna konumundaki müşterek ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müstesnanın ism-i mevsûlle ifade edilmesi bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında o kimselere tazim ifade eder.

Aynı üslupta gelen  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ  ve وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً  ve وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا  cümleleri, sılaya, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

Fiillerin mazi sıygada gelmesi sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

مِنْ بَعْدِ ’nin muzâfun ileyhi olan masdar harfi  مَا ‘nın sılası olan  ظُلِمُواۜ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

ظُلِمُوا  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Cenab-ı Hak şu dört vasfı taşıyan şairleri, önceki ayetlerde kötü özelliklerini saydığı şairlerden istisna etmiştir: İman edenler, salih amelde bulunanlar, Allah'ı çok zikredenler, zulme uğratıldıktan sonra öcünü alanlar.

الَّذ۪ينَ ’de cem’ edilen müstesna şairlerin özelliklerinin sayılması cem' ma’at-taksim sanatıdır. 

انْتَصَرُوا - ظَلَمُٓوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 


وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ

 

وَ ’la, 224.ayetteki …الشعراء يتّبعهم  cümlesine atfedilen cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ , tekid ifade eder. 

Fail konumundaki müşterek ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’in sılası olan  ظَلَمُٓوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İstifham ismi  اَيَّ ; amili  يَنْقَلِبُونَ  olan mef’ûlu mutlaktan naib olarak gelmiştir.  اَيَّ ’nin muzâfun ileyhi olan  مُنْقَلَبٍ ’deki tenvin, nev ve kesret ifade eder. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan  يَنْقَلِبُونَ  cümlesi,  سَيَعْلَمُ  fiilinin mef’ûlü yerindedir.

سَ , istikbal harfidir. Yakın gelecek bildiren bu harf, muzariye dahil olur. Bu ayette olduğu gibi siyak vaîd bildiriyorsa tekid ifade eder.        

مُنْقَلَبٍ - يَنْقَلِبُونَ  ve  ظُلِمُواۜ - ظَلَمُٓوا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, الَّذ۪ينَ ’nin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

سَيَعْلَمُ  - عَمِلُوا  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs sanatı vardır.

Bu cümle haberi isnad formunda gelmiş olmasına rağmen çok şiddetli bir tehdit ve pek kuvvetli bir vaîd anlamı taşıması sebebiyle lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

مُنْقَلَبٍ  (devrilecek yer) ile  مرجع  (dönüş yeri) arasındaki farka gelince,  مُنْقَلَبٍ  içinde bulunduğu halin zıttına geçiştir.  مرجع  ise içinde bulunduğu halden daha önce bulunduğu hale dönüş demektir. Dolayısıyla her bir dönüş yeri  مرجع  de  مُنْقَلَبٍ (devrilecek yer) demek olur. Fakat her  مُنْقَلَبٍ , bir  مرجع  değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Bunu da el-Maverdî zikretmiştir.

اَيَّ  (Nasıl) lafzı  يَنْقَلِبُونَ  ile nasb edilmiştir ve masdar manasınadır. Bunun ‘’bileceklerdir’’ anlamındaki lafız ile nasb olması caiz değildir. Çünkü bu edat ile diğer istifham edatlarında nahivcilerin naklettiklerine göre makabli yani kendisinden önceki amiller amel etmezler. Nehhâs dedi ki: Bu hususta gerçek şudur: İstifham bir manadır, onun makabli de bir başka manadır. Eğer makabli onda amel edecek olursa bu sefer manalar birbirine karışır (içinden çıkılamaz). (Kurtubî)  

Ayet sonlarında  يَه۪يمُونَۙ  - يَفْعَلُونَۙ - يَنْقَلِبُونَ , kelamın güzelliğini artıran mürâât-ı fasıla sanatı vardır.

ظُلِمُواۜ  (zulme uğradılar) - ظَلَمُٓوا  (zulmettiler) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Allah Teâlâ sureyi öyle bir ifade ile sona erdirmiştir ki ondan daha ürperticisi, daha korkutucusu yoktur; işin ilerisini düşünenlerin kalbini ondan daha fazla yaralayan, işin arka-planını düşünenlerin yüreğini ondan çok dağlayan yoktur… Bu da [Yakında öğrenecek!] ifadesi ve bundaki etkili tehdit, zulüm edenler ifadesi ve bunun mutlak bir şekildeki kullanılması; [nasıl bir devrilişle devrilecekler] ifadesi ve bunun müphem olarak getirilmesidir. (Keşşâf)

Bu sayfada olduğu gibi surenin bütününde, ayet sonlarındaki kelimeler ağırlıklı olarak cemi müzekker salim kalıplarında gelerek, harika bir seci ahengi oluşturmuştur

Surenin sonunda hüsn-i intihâ sanatı vardır. Hüsn-i intihâ; mütekellimin sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. Kur’an’daki surelerin sonu bu sanatın en güzel örnekleridir.  

Ayeti kerime’nin son bölümünde, zulmedenlerin akıbetlerinin korkunç olduğu beyan ediliyor. Zalimin, sonunda, yaptığı zulmün cezasını çekeceği açıklanıyor. (Taberî) 

Kurtubi, bu surenin ve Nur Suresinin tefsirinde, şiirin iki hali arasındaki farkı açıklamıştır. Aynı şekilde bu konuyu, Şeyh Abdul Kahhar El-Cürcani’de Delailül El-İ’caz kitabının ilk bölümünde izah etmiştir.

Bu hususta, yani şair ve şiirlere bakışımızda dikkat edilmesi gerekenler, şiirdeki gizli ve açık manalar ile şairlerin hususiyetleridir. İslam alimleri, Arapların ve onlardan sonrakilerin şiirlerine ciddi derecede önem vermişler, halen de vermektedirler. İşte bu şiirler, Arap dilinin belâgat ve fesahatine meth-ü sena ile birlikte bir özendirme ve teşvik barındırmaktadır. Bu durum ise Kur'an'ı Azimüşşanın belâgatını anlama ve kavrama noktasında meşru bir gayeye hizmet etmektedir. (Âşûr)