وَاَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ اِنّ۪ي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَۗ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَلْقِ | ve at |
|
2 | عَصَاكَ | asanı |
|
3 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
4 | رَاهَا | görünce |
|
5 | تَهْتَزُّ | titreştiğini |
|
6 | كَأَنَّهَا | gibi |
|
7 | جَانٌّ | bir yılan |
|
8 | وَلَّىٰ | dön(üp kaç)dı |
|
9 | مُدْبِرًا | arkaya |
|
10 | وَلَمْ | ve |
|
11 | يُعَقِّبْ | geri dönmedi |
|
12 | يَا مُوسَىٰ | Musa |
|
13 | لَا |
|
|
14 | تَخَفْ | korkma |
|
15 | إِنِّي | çünkü ben |
|
16 | لَا |
|
|
17 | يَخَافُ | korkmaz(lar) |
|
18 | لَدَيَّ | benim huzurumda |
|
19 | الْمُرْسَلُونَ | elçiler |
|
وَاَلْقِ عَصَاكَۜ
وَ atıf harfidir. اَلْقِ illeti harfin hazfıyla meczum emin fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. عَصَاكَ mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَلْقِ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi لقى ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَاٰهَا تَهْتَزُّ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَاٰ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَهْتَزُّ fiili, رَاٰهَا ‘deki mef’ûlun bihin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَهْتَزّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.
كَاَنَّهَا جَٓانٌّ cümlesi تَهْتَزّ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
كَاَنَّ kelimesi اِنَّ gibi isim cümlesinin başına gelir. İsmini nasb haberini ref yapar. هَا muttasıl zamiri كَاَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. جَٓانٌّ kelimesi كَاَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
فَ karînesi olmadan gelen وَلّٰى مُدْبِراً cümlesi şartın cevabıdır.
وَلّٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
مُدْبِراً kelimesi hal olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يُعَقِّبْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
جَٓانٌّ kelimesi, sülasi mücerredi جنن olan fiilin ism-i failidir.
مُدْبِراً kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلّٰى fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi ولى ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ اِنّ۪ي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَۗ
Fiil cümlesidir. يَا nida harfi, مُوسٰٓى münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebni mahallen mansubdur. Nidanın cevabı لَا تَخَفْ ‘dır.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَخَفْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ي mütekellim zamiri اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ fiil cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَخَافُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir. لَدَيَّ mekan zarfı يَخَافُ fiiline mütealilktir. الْمُرْسَلُونَۗ fail olup ref alameti و 'dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
تَهْتَزُّ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi هزز ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
يُعَقِّبْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi عقب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
الْمُرْسَلُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludür.
وَاَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ
Atıfla gelen ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ cümlesi makabline فَ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İki cümle arasında meskutun anh mevcuttur. Meskutun anh, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek, konuya ilgisini artırır.
لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf/29, s.424)
لَمَّا ; muzârinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
تَهْتَزُّ cümlesi, رَاٰهَا ‘deki mef’ûlün halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
كَاَنَّهَا جَٓانٌّ cümlesi تَهْتَزّ ‘deki failin halidir. Tekid ve teşbih harfi كَاَنَّ ’nin dahil olduğu كَاَنَّهَا جَٓانٌّ cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
جَٓانٌّ hafif ve süratli yılan demektir. (Elmalılı)
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi وَلّٰى مُدْبِراً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. مُدْبِراً , amilini tekid için gelmiş hal-i müekkidedir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
يُعَقِّبْۜ tereddüt etmeden, arkasına bakmadan yüz çevirmeyi, arkasını dönmeyi ifade eder. (Âşûr)
وَلَمْ يُعَقِّبْ cümlesi şartın cevabına matuftur. Atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَلّٰى - مُدْبِراً - يُعَقِّبْۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ [Asanı at! Musa onun deprendiğini görünce…] cümlesinde hazif yoluyla îcaz vardır. (Onu attı, o yılana dönüştü…) cümlesi hazf edilmiştir. Sözün akışı bunu göstermektedir. (Safvetu’t Tefasir)
Hz Musa da, asasını attı; atınca, baktı ki, asa, çevik bir yılan gibi deprenip süratle hareket ediyor, demektir. Bu hadise malum olduğu için ve pek süratle cereyan ettiğini göstermek için, ayette bazı kelimeler hazf edilmistir. Hz Musa, bu manzara karşısında korkudan arkasını dönüp kaçtı ve arkasına hiç bakmadı. (Ebüssuûd)
يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, takdiri قال olan mahzuf sözün mekulü’l-kavlidir. Mekulü’l-kavlin amilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı olan لَا تَخَفْ cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Benden başka hiç kimseden korkma, demektir. Yahut mutlak olarak hiç korkma, demektir. Nitekim "Çünkü peygamberler benim huzurumda asla korkmazlar" cümlesinden de anlaşılan mutlak olarak korkmamaktır. Ancak bu korkmamak, bütün vakitler için değil, fakat kendilerine hitap edildiği, vahiy edildiği vakit içindir. (Ebüssuûd)
اِنّ۪ي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَۗ
Ayetin son cümlesi beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَا یَخَافُ لَدَیَّ ٱلۡمُرۡسَلُونَ cümlesi, إِنِّ ’nin haberidir.
Veciz anlatım kastıyla gelen لَدَیَّ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan لَدَی şan ve şeref kazanmıştır.
لَدَیَّ ‘deki izafet hakiki anlamda olması muhaldir. Çünkü onun hakikati mekâna delalet etmesidir. Bu da Allah için imkânsızdır. “Risaletim ulaştığı zaman” anlamındadır. (Âşûr)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَخَفْ - یَخَافُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَلَمۡ یُعَقِّبۡۚ - وَلّٰى مُدْبِراً kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. (Safvetu’t Tefasir)
كَأَنَّهَا جَاۤنࣱّ [O, sanki bir yılandır.] cümlesinde mürsel mücmel teşbih vardır. Çünkü burada benzetme edatı söylenmiş, benzetme yönü söylenmemiştir. Böylece mürsel ve mücmel teşbih olmuştur. (Safvetu’t Tefasir)