اَلَّا يَسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ۩
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَلَّا |
|
|
2 | يَسْجُدُوا | secde etmezler mi? |
|
3 | لِلَّهِ | Allah’a |
|
4 | الَّذِي |
|
|
5 | يُخْرِجُ | açığa çıkaran |
|
6 | الْخَبْءَ | gizleneni |
|
7 | فِي |
|
|
8 | السَّمَاوَاتِ | göklerde |
|
9 | وَالْأَرْضِ | ve yerde |
|
10 | وَيَعْلَمُ | ve bilen |
|
11 | مَا | şeyleri |
|
12 | تُخْفُونَ | gizledikleri |
|
13 | وَمَا | ve şeyleri |
|
14 | تُعْلِنُونَ | açığa vurdukları |
|
اَلَّا يَسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ۩
اَنْ ve masdar-ı müevvel, اَعْمَالَهُمْ ‘den bedel olarak mahallen mansubdur. Takdiri; زيّن لهم الشيطان عدم السجود (Şeytan onlara secde etmemeyi güzel gösterdi.) şeklindedir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَسْجُدُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. لِلّٰهِ car mecruru يَسْجُدُوا fiiline mütealliktir.
الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl, lafza-i celâl’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası يُخْرِجُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat :1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar : Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi
يُخْرِجُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الْخَبْءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. فِي السَّمٰوَاتِ car mecruru الْخَبْءَ ‘ye mütealliktir.
الْاَرْضِ atıf harfi وَ ‘la السَّمٰوَاتِ ‘a matuftur. يَعْلَمُ atıf harfi وَ ‘la يُخْرِجُ fiiline matuftur.
يَعْلَمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تُخْفُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamir mahzuftur.
تُخْفُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مَا تُعْلِنُونَ atıf harfi وَ ‘la مَا تُخْفُونَ ‘a matuftur.
يُخْرِجُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi خرج ’dir.
تُخْفُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi خفي ’dır.
تُعْلِنُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi علن ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَلَّا يَسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ
Fasılla gelen ayetteki اَلَّا edatı, masdar harfi أَنْ ve nefy harfi لاَ ’dan müteşekkildir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki cümle, masdar teviliyle اَعْمَالَهُمْ ‘den bedeldir.
Masdar-ı müevvel cümlesi menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَنْ ve masdar-ı müevvel önceki ayetteki اَعْمَالَهُمْ ’dan bedeldir.
لِلّٰهِ için sıfat konumundaki ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası olan يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıfatın ism-i mevsûlle gelmesi tazim ifadesinin yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
السَّمٰوَاتِ - لْاَرْضِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ ibaresindeki فِي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla gökyüzü ve yeryüzü, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bu mekânlardaki her şeyi kapsadığını tekid etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.
يُخْرِجُ - الْخَبْءَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
اَلَّا hakkında çeşitli kıraatler vardır:
1) Kelimeyi tenbih edatı olmak üzere, şeddesiz olarak اَلَا şeklindeki kıraate göre يا harfi, nida harfi olur. Münada ise mahzûftur. (Yani, Dikkat, ey falancalar, secde ediniz...)
2) اَنْ ve لَا şeklinde okumak. Bu kıraatle, "ve şeytan, secde etmemeleri için onları yoldan alıkoydu, saptırdı" manası murad edilir. Böylece اَنْ edatı ile birlikte harf-i cer olan لِ düşmüştür. Buradaki لَا 'nın, zaid olması da mümkündür. Buna göre mana, "Onlar, secde etme hidayetine varamadılar... ulaşamadılar..." şeklinde olur.
3) Bu, Abdullah İbn Mes'ûd ile A'meş'in harfi (Mushaflarında bulunan şekil) olup, buna göre اَلَّا kelimesindeki hemze هَا 'ya çevrilir ve (هَلاَّ) şeklinde okunur. (Fahreddin er-Râzî)
اَلَّا يَسْجُدُوا ifadesi, " أﻻَ يَا أسْجُدُ " şeklinde okunmuştur. Buna göre ‘’Ey kavmim! Allah'a secde edin!" demektir. Buna göre bu kelam, Allah tarafından da söylenmiş olabilir, Hz. Süleyman tarafından da söylenmiş olabilir. Hangi kıraate göre okunursa okunsun, bu tilavet secdesi vaciptir. (Ebüssuûd)
Secde edilmek hakkının yegâne Allah'a (cc) ait olduğu sadedinde, bunu mucip olan diğer vasıflar içinde özellikle göklerde ve yerde gizli bulunan her şeyi açığa çıkarmak vasfı zikre tahsis edilmiş, çünkü bu vasıf, Allah’ı tanımak ve hükümlerini kavramak hususunda daha derin anlam ifade etmektedir. Zira bu vasıfta Allah'ın eserleri ve ezcümle O'nun, yeraltındaki suyu bilme kudreti müşahede edilmektedir. (Ebüssuûd)
وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Ayetin son cümlesi … يُخْرِجُ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası olan تُخْفُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayetteki fiiller muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Aynı üslupta gelen ikinci ism-i mevsûl birinciye matuftur. Atıf sebebi tezattır.
Bu ayette تُعۡلِنُونَ (açıkladıklarınızı da) ifadesinin zikredilmesi, ilim dairesini genişletmek ve ilâhi ilme göre her ikisinin de eşit olduğuna dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)
Göklerde gizli olanları açığa çıkarmak, yıldızların ufuklar ötesini aydınlatmalarından sonra ufuklarından da izhar edilmeleri, doğdurulmaları ve bitkilerin yetiştirilmesini de kapsamakta ve hatta bilkuvve mevcut olanı çıkarmak demek olan inşayı da kapsamakta, mümkün olanı yokluktan çıkarmak anlamında olan ibda’yı (icadı) ve Allah'ın diğer gaiblerini de kapsamaktadır. (Ebüssuûd)
تُخۡفُونَ - تُعۡلِنُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
يَسْجُدُوا - تُخۡفُونَ fiilleri arasında failin değişmesi şeklinde iltifat sanatı vardır.