وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَجَدْتُهَا | onu buldum |
|
2 | وَقَوْمَهَا | ve kavmini |
|
3 | يَسْجُدُونَ | secde aderlerken |
|
4 | لِلشَّمْسِ | güneşe |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | دُونِ | bırakıp |
|
7 | اللَّهِ | Allah’ı |
|
8 | وَزَيَّنَ | ve süsledi |
|
9 | لَهُمُ | onlara |
|
10 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
11 | أَعْمَالَهُمْ | işlerini |
|
12 | فَصَدَّهُمْ | ve onları çevirdi |
|
13 | عَنِ | -dan |
|
14 | السَّبِيلِ | (doğru) yol- |
|
15 | فَهُمْ | (bu yüzden) onlar |
|
16 | لَا |
|
|
17 | يَهْتَدُونَ | yola gelmiyorlar |
|
Sadde صدّ: صَدّ ve صُدُود sözcükleri bazen bir şeyden yüz çevirip uzaklaşma, bazen de çevirme, engelleme ve alıkoyma manalarına gelir. Araya engel olarak giren dağa da صُدّ ve صَدّ denir.
صَدِيد e gelince etle deri arasında oluşan irine denir. Bu sözcük Kur'an-ı Kerim'de cehennem ehlinin yiyeceğine örnek olarak verilmiştir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 42 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekli saded (e gelmek)tir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ
Fiil cümlesidir. وَجَدْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
قَوْمَهَا atıf harfi وَ ‘la وَجَدْتُهَا ‘daki mef’ûl zamire matuftur. قَوْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَسْجُدُونَ fiili وَجَدْتُهَا ‘daki mef’ûlün hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَسْجُدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. لِلشَّمْسِ car mecruru يَسْجُدُونَ fiiline mütealliktir.
مِنْ دُونِ car mecruru لِلشَّمْسِ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. زَيَّنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لَهُمُ car mecruru زَيَّنَ fiiline mütealliktir. الشَّيْطَانُ fail olup lafzen merfûdur. اَعْمَالَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
صَدَّهُمْ atıf harfi فَ ile زَيَّنَ fiiline matuftur. فَ , matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
صَدَّهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عَنِ السَّب۪يلِ car mecruru صَدَّهُمْ fiiline matuftur.
زَيَّنَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi زين ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَۙ
فَ sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَا يَهْتَدُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَهْتَدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَهْتَدُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi هدي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ
Hüdhüd’ün sözlerinin devamı olan bu ayet önceki ayete matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ cümlesi, وَجَدْتُ fiilinin mef’ûlünden haldir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
يَسْجُدُونَ , ibadet etmekten kinayedir.
دُونِ اللّٰهِ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ tabirinin, Allah'tan gayrı ve Allah‘la beraber olmak üzere iki manası vardır. (Medine Balcı, Dergâhü’l Kur’an, c. 8, s. 723)
وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ
وَ ’la öncesine atfedilen fiil cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَهُمُ , siyaktaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.
Aynı üslupta gelen فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ cümlesi, makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
عَنِ السَّب۪يلِ ifadesinde istiare vardır. السَّب۪يلِ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazf edilmiş, müşebbehün bih (müstearun minh) olan yol kalmıştır. Tasrihî istiaredir.
فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَۙ
Ayetin son cümlesi فَ ile فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَصَدَّهُمۡ - یَهۡتَدُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.