اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
İsim cümlesidir. اَللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِلٰهَ kelimesi لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. اِلَّا istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri; موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir هُوَ mahzuf haberin zamirinden bedeldir.
رَبُّ munfasıl zamir هُوَ ‘den bedel veya mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri; هُوَ (o) şeklindedir. Aynı zamanda muzâftır. الْعَرْشِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الْعَظ۪يمِ kelimesi الْعَرْشِ ‘ın sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar : Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Hüdhüd’ün sözlerinin devamıdır.
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ cümlesinin önceki ayetin akabinde gelmesi istînâf olup, önceki cümlelerde Allah lafzı üzerine atfedilen sıfatların bir nevi neticesi olup buradaki tezyîl cümlesinden de asıl maksat budur. Yani ‘Allah’tan başkası için asla ilâhlık ihtimali yoktur’, anlamındadır. (Âşûr)
Ayetin ilk cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Bütün esma-i hüsna ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâl telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak için müsnedün ileyh olarak gelmiştir.
Mübteda olan lafza-i celâlin haberi, cinsini nefyeden لَاۤ ’nın dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir.
هُوَ , cinsini nefyeden لَٓا ve isminin mahallinden veya لَٓا ’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
لَٓا ve اِلَّا ile oluşan kasr, kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. Kasr لَٓا ’nın ismi ve haberi arasındadır. اِلٰهَ sıfat/maksûr, هُوَۙ mevsuf/maksûrun aleyhtir. Kasr-ı hakikidir.
Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf; zikredilen sıfatın bu mevsûftan başkasında bulunmadığının ifade edildiği şekildir. Ama bu mevsûfta başka vasıflar bulunabilir demektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ ibaresi, هُوَ zamirinden bedeldir.
Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden الْعَظ۪يمِ kelimesi الْعَرْشِ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
العَرْشِ kelimesindeki marifelik kemal ifade eder. (Âşûr)
اَللّٰهُ - اِلٰهَ - رَبُّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı mevcuttur.
Bu cümle istînâf cümlesidir ve aynı zamanda övgü ifade eden bir cümledir. Belkıs'ın tahtına mukabil olarak Arşu'r-Rahmân'ı ihtiva etmektedir. Aralarında ise çok büyük üstünlük ve meziyet farkı vardır. (Celâleyn Tefsiri)
Malumun olsun ki Hüdhüd'den hikâye edilen “Göklerde ve yerde gizli bulunanı açığa çıkaran…” cümlesinden buraya kadar olanlar, Hüdhüd’ün “Ben, senin vakıf olmadığın bir şeye vakıf oldum…” cümlesiyle başlayan sözlerine dahil değildir; bunlar ancak, Hz. Süleyman'dan iktibas ettiği ilimler ve marifetlerdir. Burada onları zikretmesi, Hz. Süleyman'ın dindeki kararlılığını beyan etmek içindir. Bütün sözleri de söylediklerini Hz. Süleyman'a kabul ettirmek; Melike Belkıs'la savaşmaya ve hükümdarlığına boyun eğdirmeye ikna edilmesi içindir. (Ebüssuûd)