Neml Sûresi 34. Ayet

قَالَتْ اِنَّ الْمُلُوكَ اِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً اَفْسَدُوهَا وَجَعَلُٓوا اَعِزَّةَ اَهْلِهَٓا اَذِلَّةًۚ وَكَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ  ...

(Kraliçe Belkıs) şöyle dedi: “Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hâle getirirler. İşte onlar böyle yaparlar.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَتْ dedi ق و ل
2 إِنَّ şüphesiz
3 الْمُلُوكَ hükümdarlar م ل ك
4 إِذَا zaman
5 دَخَلُوا girdikleri د خ ل
6 قَرْيَةً bir ülkeye ق ر ي
7 أَفْسَدُوهَا orayı bozarlar ف س د
8 وَجَعَلُوا ve kılarlar ج ع ل
9 أَعِزَّةَ şereflilerini ع ز ز
10 أَهْلِهَا halkının ا ه ل
11 أَذِلَّةً zillet içinde ذ ل ل
12 وَكَذَٰلِكَ ve böyle
13 يَفْعَلُونَ yaparlar ف ع ل
 
Süleyman aleyhisselâmın mektubunu alan melike devlet ileri gelenlerini toplayarak mektubun içeriği hakkında bilgi vermiş, ne yapmaları gerektiği konusunda kendileriyle istişarede bulunmuştur. Danışmanları ülkenin savaş gücü hakkında bilgi verdikten sonra nihaî kararın kraliçeye ait olduğunu ifade etmişlerdir. Kraliçe, savaşın başarısızlıkla neticelenmesi durumunda düşman istilâsının kötü sonuçlarını anlatarak meseleyi barış yoluyla çözmenin daha uygun olacağını ifade etmiş, barıştan yana olduğunu göstermek üzere Hz. Süleyman’a hediyeler göndermiş ve sonunu beklemiştir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 194
 

  Fesede فسد :   فَساد ister az ister çok olsun bir şeyin itidalden çıkmasıdır. Zıddı صَلاح salâhdır. Nefisle, bedenle ilgili ve istikametin/doğruluğun dışına çıkmış şeylerle ilgili kullanılır.

  Sülasi fiil فَسَدَ olarak ifsad oldu manasındadır. İf'al formu ise أفْسَدَ şeklinde ifsad etti demektir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 50 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri fesad, ifsad, fâsid ve müfsiddir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

قَالَتْ اِنَّ الْمُلُوكَ اِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً اَفْسَدُوهَا وَجَعَلُٓوا اَعِزَّةَ اَهْلِهَٓا اَذِلَّةًۚ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir.  

Mekulü’l-kavli  اِنَّ الْمُلُوكَ ‘dir.  قَالَتْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  الْمُلُوكَ  kelimesi  اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. 

Şart ve cevap cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir: 

a)  (إِذَا)  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  (إِذَا)  nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezme edenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerle aynıdır.

c)  Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

دَخَلُوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 دَخَلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  قَرْيَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  karinesi olmadan gelen  اَفْسَدُوهَا  cümlesi şartın cevabıdır. 

اَفْسَدُو  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen  merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

جَعَلُٓوا  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  جَعَلُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَعِزَّةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. Bu ayette ‘bir halden başka bir hale geçmek’ manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَهْلِهَٓا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَذِلَّةًۚ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَفْسَدُو  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  فسد ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

اَعِزَّةَ  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَكَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَ  harf-i cerdir.  مثل  “gibi” demektir. Bu ibare, amili  يَفْعَلُونَ  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir.

ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

يَفْعَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

قَالَتْ اِنَّ الْمُلُوكَ اِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً اَفْسَدُوهَا وَجَعَلُٓوا اَعِزَّةَ اَهْلِهَٓا اَذِلَّةًۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mekulü’l-kavl, Sebe Melikesinin sözleridir.

قَالَتْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan … اِنَّ الْمُلُوكَ اِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi şart üslubunda gelmiştir.

Şart manası taşıyan zaman zarfı  اِذَا ’nın muzâf olduğu  دَخَلُوا قَرْيَةً  şart cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَرْيَةً ‘deki tenvin, muayyen olmayan cins ve adede işaret eder.

فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  اَفْسَدُوهَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.   

وَجَعَلُٓوا اَعِزَّةَ اَهْلِهَٓا اَذِلَّةً  cümlesi atıf harfi  وَ ’la şartın cevabına atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

İkinci mef’ûl olan  اَذِلَّةً  kelimesindeki tenvin nev ve kesret ifade eder.

اَعِزَّةَ  -  اَذِلَّةًۚ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 


 وَكَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ

 

Cümlenin Allah tarafından Belkıs’ın sözünü doğrulamak için söylenmesi durumunda  وَ  istînâfiyyedir. Belkıs’ın sözü olduğu takdirde  وَ , atıftır ve cümle hükümde ortaklık nedeniyle mekulü’l-kavle atfedilmiştir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  كَذٰلِكَ , amili  يَفْعَلُونَ  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir. 

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101)

كَذٰلِكَ  (İşte böyle), aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki kullanımı, işaret edilen nimetin derecesinin faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd) Ebüssuûd Efendi, tezyîl ve itiraz cümlesi olduğu görüşündedir.

Mekulü’l-kavle dahil olan  يَفْعَلُونَ  cümlesi, takdiri  هؤلاء  (İşaret bunlar) olan mahzuf mübtedanın haberidir. Bu takdire göre sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haberin muzari fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

يَفْعَلُو  جَعَلُٓوا  kelimeleri arasında cinas-ı muzari ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. 

Belkıs hediye konusunu ve doğru görüşle ilgili öngörüsünü dile getirmişti.  وَكَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ  ifadesinin, Allah tarafından Belkıs’ın sözünü doğrulamak için eklendiği de söylenmiştir. (Keşşâf)