Neml Sûresi 6. Ayet

وَاِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْاٰنَ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ عَل۪يمٍ  ...

Şüphesiz bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından verilmektedir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنَّكَ ve şüphesiz
2 لَتُلَقَّى sana verilmektedir ل ق ي
3 الْقُرْانَ Kur’an ق ر ا
4 مِنْ
5 لَدُنْ katından ل د ن
6 حَكِيمٍ hüküm ve hikmet sahibi ح ك م
7 عَلِيمٍ (herşeyi) bilen ع ل م
 
İnanmayanların yapıp ettiklerinin kendilerine güzel gösterilmesi Allah’ın onlara inanç ve yaşayışları konusunda seçme hakkı tanımaması anlamına gelmez; bilâkis kendi irade ve tercihleriyle inkârcılıkta ısrar ettikleri için Allah onları yapıp ettikleriyle baş başa bırakır. Böylece kalpleri katılaşır, iman etmezler ve yaptıklarının güzel olduğunu sanırlar. Bunun sonucu olarak da hem dünyada hem de âhirette yaptıklarının sonucuna katlanırlar (bu konuda ayrıca bk. Bakara 2/7). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 183
 

وَاِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْاٰنَ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ عَل۪يمٍ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كَ  muttasıl zamir  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  تُلَقَّى  fiili,  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

تُلَقَّى  fiili  ى  üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i fail müstetir olup takdiri  أنت 'dir.  الْقُرْاٰنَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

مِنْ لَدُنْ  car mecruru  تُلَقَّى  fiiline mütealliktir.  حَك۪يمٍ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَل۪يمٍ kelimesi  حَك۪يمٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

عَل۪يمٍ -  حَك۪يمٍ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْاٰنَ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ عَل۪يمٍ

 

وَ , istînâfiyyedir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ‘nin haberi olan  تُلَقَّى  muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

تُلَقَّى  fiilli meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Alim ve Hakîm'ın nekre getirilmesinin hikmeti, tekiddir. (Fahreddin er-Râzî)  

حَك۪يمٍ - عَل۪يمٍ deki nekrelik tazim içindir. (Âşûr)

حَك۪يمٍ - عَل۪يمٍ  sıfatlarındaki tenvin, bu sıfatların Allah Teâlâ’da tarifi imkansız derecede olduğuna işaret eder. Bu kelimeler arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatı sanatları vardır. Her ikisi de mübalağa kalıbındadır.

Ayrıca bu sıfatların ayetlerin bağlamıyla uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Bundan önce Kur’an-ı Kerîm'in bazı şanları beyan edildikten sonra bu kelam da, bundan sonra gelecek kıssalara hazırlık olmak üzere zikredilmiştir.  عَل۪يمٍ - حَك۪يمٍ  vasıflarının tazim edilmiş olmaları, Kur’an'ın şanını tazim etmek ve Peygamberimiz’in (sav), Kur’anî bilgisi ve büyük küçük bütün manalarını ihata etmesindeki mertebesinin yükseldiğini sarahatle ifade etmek içindir. Zira ilimleri ve hikmetleri böyle bir hakîm ve alîmden telakki eden bir kimse, sağlam ilim ve hikmetin sembolü olur. İlim de, hikmet manasının kapsamına dahil olduğu halde ikisinin (عَل۪يمٍ -  حَك۪يمٍ) birden zikredilmesi, ilmin genel bir mana ifade etmesi, hikmetin ise, bir işi hakkıyla yapmak manasına delâlet etmesi itibarıyladır. (Ebüssuûd)

"Hikmet ya ilmin bizzat kendisidir; yahut ilim, hikmetin içinde bir şeydir. Öyle ise niçin, hikmetle birlikte ilim de zikredilmiştir? Hikmet, sadece amelî şeyleri bilmek; ilim ise bundan daha kapsamlıdır. Çünkü ilim bazen amelî, bazen de nazarî olur. Nazarî ilimler ise, amelî ilimlerden daha kıymetlidir. Böylece Cenab-ı Hak, amelî ilimleri kapsayan hikmeti ele almış, bunun peşinden de, kendisinin alîm olduğunu zikretmiştir ki, alîm, ilimde had noktaya varan demektir. (Fahreddin er-Râzî)  

وَاِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْاٰنَ [Şüphesiz bu Kur'an, sana verilmektedir] cümlesin­de, Kur'an hakkında şüphe edenler bulunduğu için,  اِنَّ  ve lam  ile pekiştirme ya­pılmıştır. (Safvetü’t Tefâsir) 

مِنْ لَدُنْ , ‘nezdinden’ anlamındadır. Ancak bu lafız mureb olmayıp mebnidir. Çünkü îrab almaya elverişli değildir. (Kurtubî)