اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراًۜ سَاٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰت۪يكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِذْ | hani |
|
2 | قَالَ | demişti |
|
3 | مُوسَىٰ | Musa |
|
4 | لِأَهْلِهِ | ailesine |
|
5 | إِنِّي | şüphesiz ben |
|
6 | انَسْتُ | gördüm |
|
7 | نَارًا | bir ateş |
|
8 | سَاتِيكُمْ | size getireyim |
|
9 | مِنْهَا | ondan |
|
10 | بِخَبَرٍ | bir haber |
|
11 | أَوْ | yahut |
|
12 | اتِيكُمْ | size getireyim |
|
13 | بِشِهَابٍ | bir ateş |
|
14 | قَبَسٍ | koru |
|
15 | لَعَلَّكُمْ | belki |
|
16 | تَصْطَلُونَ | ısınırsınız |
|
انس Enese : إنْس kelimesi جِنّ kavramının zıddıdır. Aynı köke ait olan اُنْس ise nefretin karşıtıdır. إنْسِيّ sözcüğü ins türüne mensup olan demektir. Ünsiyet özelliği fazla olan kendisine ünsiyet duyulan her şey için kullanılır. Her şeyin إنْسِيّ olanı, insana yakışır olanıdır. Vahşi ise onun bu tarafının karşısında yer alan kısmın adıdır. إنْس kelimesinin çoğulu أناسِيّ şeklinde gelir.
İstif'al babındaki إسْتَاْنَسَ formunun manası sıcak bir karşılama bulmak anlamına gelir.
إنْسان İnsan kavramına gelince; a) Şöyle denmiştir: İnsanın böyle adlandırılmasının nedeni birbirleriyle ünsiyet/uyumlu bir yakınlaşma kurmadıkları takdirde varlıklarını sürdüremeyecekleri bir yapıda yaratılmış olmalarıdır. Bundan dolayı insan tabiatı icabı medenidir. Zira varlığını sürdürmede biri diğerine muhtaçtır. b) Başka bir görüşe göre ülfet kurduğu her şeyle ayrıca bir ünsiyet kurmasından dolayı insana bu ad verilmiştir. c) Diğer bir görüşe göre bu sözcük إفْعِلان veznindedir. Aslı da unutmak anlamındaki نِسْيان kökünden إنْسِيان şeklindedir. Böyle isimlendirilmesinin nedeni Yüce Allah'ın kendisiyle yaptığı antlaşmayı unutmasıdır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 97 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri insan, nisa, ins, ünsiyet, munis, müennes, Enes ve Enise'dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراًۜ
اِذْ zaman zarfı, takdiri اذكروا (hatırla, düşün) olan mahzuf fiile mütealliktir.
إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a. إِذْ mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b. إِذْ ‘den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c. بَيْنَا ve بَيْنَمَا ‘dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مُوسٰى fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
لِاَهْلِه۪ٓ car mecruru قَالَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavli اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. اٰنَسْتُ fiil cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اٰنَسْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
نَاراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
سَاٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰت۪يكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Fiil cümlesidir. Fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.
اٰت۪يكُمْ fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri اناَ ‘ dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْهَا car mecruru سَاٰت۪يكُمْ fiiline mütealliktir. بِخَبَرٍ car mecruru سَاٰت۪يكُمْ fiiline mütealliktir.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰت۪يكُمْ fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri اناَ ‘ dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِشِهَابٍ car mecruru اٰت۪يكُمْ fiiline mütealliktir. قَبَسٍ kelimesi بِشِهَابٍ ‘den bedel olup kesra ile mecrurdur.
لَعَلّ terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. كُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَصْطَلُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَصْطَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تَصْطَلُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi صلي ’dir.
تصطلون fiilinin aslı تصتلون ‘dir. افتعال veznindeki fiilin ت harfi ط ’ya dönüşmüştür.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراًۜ
Müstenefe olarak fasılla gelen ayete dahil olan zaman zarfı اِذْ , takdiri اذكر (Hatırla, düşün!) olan mahzuf fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ cümlesi اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Hz. Musa'nın yanında karısından başka kimse yoktu, onun çoğul zamirini (size) kullanması, kinaye yoluyla karısını ehli olarak ifade ettiği içindir; yahut ziyadesiyle teselli olmak üzere tazim içindir. (Ebüssuûd)
اِنَّ ‘nin haberi olan اٰنَسْتُ نَاراً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hükmü takviye, hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)
نَاراًۜ ’deki tenvin, muayyen olmayan cinse işaret eder.
اٰنَسْتُ fiili için bazıları "gördüm" anlamına geldiğini söylerken, diğer bazılan da, "tesadüf ettim, buldum, ona ünsiyyet keşfettim" manasına geldiğini söylemişlerse de birincisi doğruya daha yakındır. (Fahreddin er-Râzî)
سَاٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰت۪يكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidâî kelamdır.
Muzari fiil, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
أَوۡ atıf harfiyle öncesine atfedilen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَبَسٍ kelimesi, بِشِهَابٍ ’den bedel veya onun sıfatıdır.
أَوۡ atıf harfinin gelmesi, ءَاتِیكُم ’un tekrar edilmesi Hz. Musa’nın heyecanını yansıtmaktadır. Bu tekrarda cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بِشِهَابٍ ve بِخَبَرٍ ’deki tenvin, muayyen olmayan cinse işaret eder.
اِذْ (hani) zarfı gizli bir fiil ile nasb edilmiş olup, o da اذكروا (Hatırla) fiilidir. Allah Teâlâ, bunun peşi sıra adeta (O’nun hikmetinin ve ilminin nişanelerinden biri olarak Musa’nın hayat hikayesini de belle!) demektedir. اِذْ ’in, 6.ayetteki عَل۪يمٍ ismiyle nasb edilmiş olması da caizdir. Rivayete göre Musa (as)’ın beraberinde karısından başkası olmamakla birlikte, Allah, o kadını aile künyesiyle isimlendirmişti. Böylece hitabın devamı çoğul lafzı ile bu minval üzere gelmiştir ki, o da [Siz burada kalın!] (TāHâ 20/10; Kasas 28/29) ifadesidir.
بِشِهَابࣲ قَبَسࣲ , kor haline gelmiş yahut alınmış ateş demektir. Allah’ın bir ateş koru anlamında بِشِهَابࣲ ’i, قَبَسࣲ ’e muzāf kılması ateşin bazen kor olup bazen olmaması sebebiyledir. ‘Bir kor ateş’ anlamında tenvinli okuyan ise قَبَسࣲ ‘i “kor” anlamı taşıyan şeyden bedel veya sıfat kılmış olur. Haber, yolun durumuna dair haber verilen şey demektir; çünkü Hazret-i Musa yolu kaybetmiş bulunuyordu.
Şayet Neden Allah Teâlâ, و yerine اَوْ edatını getirmiştir? dersen şöyle derim: Burada ümit, Hz Musa’nın her iki ihtiyacı birlikte başaramadığı takdirde hiç olmazsa birisinden; ya yolu bulmaktan ya da ateşi elde etmekten mahrum kalmayacağı esası üzerine bina edilmiştir ki, bu da iki mahrumiyeti birden kuluna neredeyse hiç yaşatmayacağına dair Allah’ın genel kanununa güvenmekten ötürüdür. Hz Musa ateşi elde edeceğine dair bu sözü söylediğinde, iki izzetten ibaret olan her iki ihtiyacını da, yani hem dünya hem de ahiret izzetini birlikte elde edeceğini nereden bilecekti? (Keşşâf)
لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ ’nin haberi olan تَصْطَلُونَ ‘nin muzari sıygada gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani ‘ümitvar olma’ manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub; لَعَلَّ kelimesi ‘için’ manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)
İbni Âşûr da şöyle demektedir. لَعَلَّ , gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. Zira istenilmeyen bir işin vukuunun beklenilmesi için zaman söz konusu değildir. İşte burada da لَعَلَّ Resulullah’ı (sav), kavminden iman etmeyenlerin imansızlığına kederlenip hüzünlenmekten sakındırmak için kullanılmıştır. Bu, aynı zamanda Hz. Peygambere bir teselli anlamı da taşımaktadır. (Sinan Yıldız, VehbeZuhaylî’nin Tefsiru’l Münir Adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)
لَعَلَّ kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.
لَعَلَّ edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Doktora Tezi, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler)
قَبَسࣲ - تَصۡطَلُونَ - نَارࣰا - بِشِهَابࣲ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayetteki, لَّعَلَّكُمۡ تَصۡطَلُونَ cümlesi ‘ısınmanız için’ demektir. Ki bu da onların ısınmaya olan ihtiyaçlarını gösterir. Bu durumda bu işin ancak soğuk bir vakitte meydana geldiği anlaşılır. (Fahreddin er- Râzî)