Neml Sûresi 68. Ayet

لَقَدْ وُعِدْنَا هٰذَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ  ...

“Andolsun, bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَقَدْ andolsun
2 وُعِدْنَا vadedildi (yapıldı) و ع د
3 هَٰذَا bu (tehdid)
4 نَحْنُ bize
5 وَابَاؤُنَا ve atalarımıza ا ب و
6 مِنْ
7 قَبْلُ önceden ق ب ل
8 إِنْ değildir
9 هَٰذَا bu
10 إِلَّا başka bir şey
11 أَسَاطِيرُ masallarından س ط ر
12 الْأَوَّلِينَ öncekilerin ا و ل
 

Âhiretin inkârı ve inkârcıların çeşitli oyunları son peygamberin muhataplarına özgü değildir; bütün peygamberler bu inkârla karşılaşmış, her şeye rağmen görevlerini yapmış, ilâhî adalet ve irade yerini bulmuştur. Şu halde son mesajın tebliğcisi de gördüğü tepkilere fazla üzülmemeli, canını sıkmamalıdır. Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in uyarılarına rağmen müşrikler âhiret hayatını inkâr etmekle yetinmeyip alaylı ifadelerle o hayatın ne zaman geleceğini sormaktadırlar. 72. âyette Hz. Peygamber’in bu soruya nasıl cevap vermesi gerektiği bildiriliyor. Genellikle müfessirler bu âyette müşriklerin tepesine inmek üzere olduğu bildirilen azabı Bedir Savaşı’nda başlarına gelen ölüm ve esaret olarak yorumlamışlardır (Râzî, XXIV, 214; Şevkânî, IV, 145).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 205
 

لَقَدْ وُعِدْنَا هٰذَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُۙ

 

Fiil cümlesidir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  

وُعِدْنَا  fetha üzere mebni,meçhul mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i işaret  هٰذَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Munfasıl zamir  نَحْنُ , naib-i fail muttasıl zamirin tekidi olarak mahallen merfûdur. 

اٰبَٓاؤُ۬نَا  atıf harfi  وَ ‘la mütekellim zamir  نَا’ ya matuftur.  مِنْ قَبْلُ  car mecruru  وُعِدْنَا fiiline mütealliktir.

قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  kelimeleri muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir.  قَبْلَ  zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İsm-i işaret  هٰذَٓا  mübteda olarak mahallen merfûdur.

اِلَّٓا  hasr edatıdır. اَسَاط۪يرُ   ism-i işaret  هٰذَٓا ‘nın haberi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْاَوَّل۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
 

لَقَدْ وُعِدْنَا هٰذَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُۙ 

 

İnkârcıların sözlerine dahil olarak fasılla gelmiş olan ayette  لَ , mahzuf kasemin cevabı için muvattiedir.

Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap olan  لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107) 

نَحْنُ  munfasıl zamiri,  وُعِدْنَا  fiilindeki zamiri tekid içindir. 

وُعِدْنَا  meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Burada ba‘s hadisesi hissî bir şeymiş gibi yakınlık ifade eden ism-i işaretle zikredilmiştir.

İşaret ismi  هٰذَا ‘da istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücûdun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

هٰذَا 'nın  نَحْنُ 'dan önce gelmesi, bunu anlatmaktan maksadın yeniden dirilme olmasındandır. (Beyzâvî) 

Şayet “Ayette  هٰذَا  ifadesi  نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا (biz ve atalarımız) ifadesinden önce söylenmiş iken, başka bir ayette  نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا  ifadesi  هٰذَا  ifadesinden önce söylenmiş?” dersen şöyle derim: Öncelik vermek, önce anılanın, sözün kendisi için sevkedildiği, anlatılmak istenen aslî maksat olduğuna delildir. Buna göre iki ayetten birinde diriltmenin esas alındığı, diğerinde ise sadedin, diriltileceklerle ilgili olduğu gösterilmiş olmaktadır (Keşşâf) 

 

 اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

 

Ayetin, mekulü’l-kavli yerinde olan son cümlesi olan  اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ , istînâfiyyedir. Kasrla tekid edilmiş menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi  اِنْ  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.  هٰذَٓا  mevsuf/maksûr,  اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ  sıfat/maksûrun aleyhtir.

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi, işaret edilene tahkir kastı taşımaktadır. Ayrıca işaret isminde tecessüm sanatı vardır.

Müsnedin izafetle gelmesi az sözle çok anlam ifadesi içindir.

İnkârcıların kullandıkları üslup, inkârlarının ne kadar derin olduğunun delilidir. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve kasr üslubu sebebiyle üç katlı bir tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

هٰذَٓا  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَبْلُ - الْاَوَّل۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.  

اَسَاط۪يرُ  kelimesi, ya  سَطْرٍ  kelimesinin çoğulu olan أسْطارٍ  kelimesinin çoğuludur ki buna göre mana, "Bu, evvelkilerin aslı esası olmayan şeylere dair yazıp çizdikleri şeylerdendir" şeklinde olur. Yahut da bu,  أُسْطُورَةٍ  (efsane, masal, hurafe) kelimesinin çoğuludur. Daha uygun olan ikinci görüştür. (Fahreddin er-Râzî, Müminun/83)