Neml Sûresi 90. Ayet

وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِۜ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ...

Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz” (denir.)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kim
2 جَاءَ getirirse ج ي ا
3 بِالسَّيِّئَةِ kötülük س و ا
4 فَكُبَّتْ yıkılır ك ب ب
5 وُجُوهُهُمْ onların yüzleri و ج ه
6 فِي
7 النَّارِ cehenneme ن و ر
8 هَلْ -mi?
9 تُجْزَوْنَ cezalandırılıyorsunuz ج ز ي
10 إِلَّا başka bir şeyle-
11 مَا şeylerden
12 كُنْتُمْ olduğunuz ك و ن
13 تَعْمَلُونَ yapıyor(lar) ع م ل
 

Dünya hayatında yapılanların âhirette karşılıksız kalmayacağı, ceza veya mükâfata lâyık olarak tanımlanan şeyin, dünya hayatında ortaya konan iyi ya da kötü tutum ve davranışların tabii sonucundan başka bir şey olmadığı ifade edilmektedir. Nitekim 89. âyet, kişilerin birey veya toplum olarak yaptıkları iyi eylemlerin bir sonucu olmak üzere kendilerine âhirette daha iyisinin verileceğini ve orada huzur ve güven içerisinde bulunacaklarını bildirirken, 90. âyet dünyada sadece kötü işler yapanların veya kötülükleri iyiliklerinden fazla olanların (İbn Kesîr, VI, 227) âhirette yüzüstü cehenneme sürükleneceklerini haber vermektedir (“hasene” ve “seyyie” kelimelerinin anlamı ve bu bağlamdaki izahı hakkında bilgi için bk. En‘âm 6/160).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 210-211
 

  Kebbe كبّ  :   كَبٌّ  kavramı bir nesneyi yüz üstü düşürmek demektir. İf'al babındaki إكْبابٌ formu bir işe tamamen kapanmaktır. كَبْكَبَة 'e gelince o bir şeyin aşağıya doğru yuvarlanıp gitmesidir.

  Son olarak كَواكِب sözcüğü apaçık biçimde ortada olan, parlak biçimde görünen yıldızlar anlamındadır. Bunlara كَواكِبُ denmesi ancak parladıkları zamanla sınırlıdır, bunun dışında bu isimle anılmazlar. Tekili كَوْكَبٌ olarak gelir ve Kur'an-ı Kerim'de tekil olarakta geçmektedir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de  bir kez fiil ve bir kez isim formunda olmak üzere 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli kebaptır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِۜ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.

جَٓاءَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri  هُو ‘dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.  بِالسَّيِّئَةِ  car mecruru  جَٓاءَ  fiiline mütealliktir.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıtadır.

كُبَّتْ  fetha üzere mebni mazi meçhul fiildir. Naib-i faili  وُجُوهُهُمْ  olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  فِي النَّارِ  car mecruru  كُبَّتْ ‘e mütealliktir. 


هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

هَلْ  istifham harfidir.  تُجْزَوْنَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

كُنْتُمْ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  تَعْمَلُونَ  fiili  كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubdur.  تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِۜ 

 

Önceki ayete atıf harfi  وَ ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Şart üslubunda haberî isnaddır. 

Şart cümlesi  مَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَنْ  şart ismi mübteda,  جَٓاءَ  cümlesi mübtedanın haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haberin mazi sıygasında fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs, sebat, istikrar ve temekkün ifade eder. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder.  (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كُبَّتْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Henüz gerçekleşmemiş olduğu halde fiillerin mazi sıyga ile ifade edilmesi, bu fiillerin kesinlikle vuku bulacağına işaret etmek içindir.

Yüzlerin ateşe atılması tabirinde mecazî isnad vardır. Atılan yüzler değil yüzlerin sahibidir. Cüziyyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

 فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ  ile  تَعْمَلُونَ  kelimeleri arasında gaibden muhataba geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.

Önceki ayetteki  مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ  cümlesiyle,  وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِۜ 

cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

فِي النَّارِۜ  ifadesindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla ateş, içi olan bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü ateş hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak mübalağa ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِۜ   ‘’Bil ki bütünden yüz, kafa ve boyun ile bahsedilmiştir. Buna göre sanki, ateşte sürtülürler... (Bütün uzuvları) denilmiştir. (Fahreddin er-Razi)

Bu ifade de "Ellerinizi tehlikeye atmayınız!" ayetinde olduğu gibi önemli bir parçanın küll (bütün) yerinde kullanılması kabilindendir. Yani, onlar ateşe atılacaklar, demektir. (Ebüssuûd)


هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

Cümle  وُجُوهُهُمْ ’deki  zamirden haldir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

İstifham harfi  هَلْ , nefy manasındadır. Cümle muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Fiil meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.

Muzari sıygasının tecessüm özelliği, olayın göz önünde canlanmasını sağlayarak etkiyi artırmıştır.

Nefy manadaki  هَلْ  soru harfi  اِلَّا  ile birlikte kasr oluşturmuştur. İki tekid unsuru sayılan kasr, fiil ve mef’ûl arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Sadece kazandıklarının karşılığı verilecektir. Kesbettiklerinin dışında bir şey için cezalandırılmayacaklardır. Azarlama ve kınama kastı vardır. Ayetin zahiri, cezanın bir amelden dolayı olması gerektiğine delalet eder.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası olan  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ , nakıs fiil  كان  ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.  كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Ayetin ilk cümlesindeki cemi gaib zamirden, ikinci cümlede cemi muhatap zamirine iltifat vardır.

Arkadan gelen istisna karinesiyle istifham nefy manasındadır.  هَلْ  kelimesinin nefy manasında oluşu Muğni’l Lebîb kitabında 9. kullanımı olarak yazılıdır. Bu harf olumsuzluk manasında kullanılacaksa haberin başına  إلّا  gelir.  هَلْ جَزاءُ الإحْسانِ إلّا الإحْسانُ (Rahmân/60) ayetinde olduğu gibi. Sözlerinin sonunda da şöyle demiştir: İnkâr manasında kullanılan kelimelerden biri de istifham harfidir ki bir şeyin vukuunu inkâr yani nefy manasındadır. Bu mana hemzeye değil  هَلْ  kelimesine mahsustur. Demâmînî bu mananın hakiki mana değil mecazî olduğunu söylemiştir. (Âşûr)