Kasas Sûresi 14. Ayet

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ  ...

Mûsâ, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَمَّا ne zaman ki
2 بَلَغَ (Musa) erişince ب ل غ
3 أَشُدَّهُ güçlü çağına ش د د
4 وَاسْتَوَىٰ ve olgunlaşınca س و ي
5 اتَيْنَاهُ biz ona verdik ا ت ي
6 حُكْمًا hüküm ح ك م
7 وَعِلْمًا ve ilim ع ل م
8 وَكَذَٰلِكَ işte böyle
9 نَجْزِي mükafatlandırırız ج ز ي
10 الْمُحْسِنِينَ güzel davrananları ح س ن
 

Hz. Mûsâ sarayda iyi bir eğitim gördü. Olgunluk çağına ulaşınca Allah tarafından kendisine “hikmet ve ilim” verildi (krş. Çıkış, 2/2-10). Mûsâ, kendisine daha peygamberlik gelmeden Firavun’un yanlış yolda olduğunu biliyor ve İsrâiloğulları’na baskı uyguladığını görüyordu. O sebeple muhtemelen bu konudaki düşüncesini yakınlarına açmış, muhalefeti ağızdan ağıza yayılınca da gözden kaybolup kendini gizlemişti. Şehre ancak geceleri çıkıyordu. Ahalisinin haberi olmadığı bir sırada girdiği şehrin neresi olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber müfessirlerin çoğunluğuna göre Mısır’da Firavun’un ikamet ettiği şehirdir. Müfessir Dahhâk buranın geçmişte müstakil bir yerleşim merkezi olan bugünkü Aynişems olduğunu söylemiştir (Râzî, XXIV, 233); Şevkânî’ye göre ise Kahire’dir (IV, 158); Kuzey Mısır’ın merkezi Menfis olabileceğini söyleyenler de vardır (İbn Âşûr, XX, 88).

Rivayete göre Hz. Mûsâ, öğle vakti halkın istirahate çekilmiş olduğu bir sırada bu şehre girmiş, şehirde biri İsrâiloğulları’ndan, diğeri Kıptîler’den olan iki kişinin kavga ettiğini görmüş, İsrâilli’nin kendisinden yardım istemesi üzerine Kıptî’ye bir yumruk vurarak ölümüne sebep olmuştur.

Tefsirlerde Hz. Mûsâ’nın günahsız olduğunu göstermek için 15. âyeti çeşitli şekillerde yorumlayanlar olmuştur. Şevkânî bu yorumların, “Peygamberler günah işlemekten mâsumdur” prensibine dayandığını, ancak peygamberlerin (küçük günah değil) büyük günah işlemekten mâsum bulunduklarını, Mûsâ da adamı kasten öldürmediği için bu olayın büyük günah sayılmayacağını ifade etmektedir (IV, 158). Esasen bu sırada Hz. Mûsâ’ya peygamberliğin gelmemiş olduğu da göz önüne alınmalıdır. 

Bize göre Hz. Mûsâ’nın kavgaya müdahalesi hor görülen ve ezilen topluluktan birinin imdat istemesi üzerine olmuştur ve bunda kusur yoktur. Yaptığı şey, sadece tedbirsizlikle bir tokat veya yumruk vurmaktı. Böyle bir darbenin ölüm sonucunu doğurması nâdirdir. Şu halde Mûsâ’nın yaptığı, “istemeden ölüme sebep olmak” şeklinde ifade edilebilir ve bu tutumu, zayıfın yanında yer almak şeklinde bir erdem olarak da değerlendirilebilir. Kavga esnasında haklıyı haksızdan ayırmak güçtür. Mûsa’nın kendisini günahkâr görmesi, fiilinin ölüme sebep olmasındandır. 15. âyete göre Mûsâ’nın şeytana gönderme yapması da kötü kastının olmadığını gösterir. İleride gelecek âyetlere bakılırsa bu sırada Mûsâ’ya peygamberlik de gelmiş değildir. Özellikle Tevrat’ın çok daha sonra, İsrâiloğulları’nı Mısır’dan Sînâ çölüne geçirmesinin ardından inzâl edildiği bilin­mektedir. 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 219-221
 

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.

a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur. 

b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezm etmeyen şart edatı da denir.

c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir. 

d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَلَغَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بَلَغَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  اَشُدَّهُٓ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  اسْتَوٰٓى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

فَ  karînesi olmadan gelen  اٰتَيْنَاهُ  cümlesi şartın cevabıdır.  اٰتَيْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  حُكْماً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

عِلْماً  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 


وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَ  harf-i cerdir.  مثل  kelimesi “gibi” demektir. Bu ibare, amili  نَجْزِي olan mahzuf masdarın sıfatına mütealliktir. Takdiri;  وجزاءً مثلَ ذلك نجزي المحسنين  (Bunun gibi muhsinleri mükâfatlandırırız.) şeklindedir.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  muhatap zamiridir.

نَجْزِي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  الْمُحْسِن۪ينَ  mef’ûlün bih olup nasb alameti  ي  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُحْسِن۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ

 

وَ , istînâfiyyedir.  لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır.  اٰتَيْنَاهُ ’ya mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  بَلَغَ اَشُدَّهُ  şart cümlesidir ve  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir. 

Aynı üsluptaki  وَاسْتَوٰٓى  cümlesi  وَ  atıf harfiyle  بَلَغَ اَشُدَّهُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Hudûs, temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.   

اٰتَيْنَاهُ  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

حُكْماً  ve  عِلْماًۜ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu kelimelerin nekre gelişi, kesret, nev ve tazim ifade eder.

حُكْماً  hikmet, عِلْماًۜ de Allah’ı bilmektir. (Âşûr)

Haynûne manasındaki  لَمَّا  aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)

Musa (as) bedeni ve aklî olgunluk ve kemâle erişince, ona peygamberlik ve din ilmi yahut hikmet ehli ile alimlerin ilmini ve vasıflarını verdik. Musa'ya ilim ve hikmet verilmesi, peygamberliğinden önce idi. Böylece kendisine ilim ve hikmet verildikten sonra artık ondan cahilce sözler ve hareketler hiç sadır olmadı. Allah (cc) Musa'ya (as), Peygamberliği ancak Medyen'e hicretinden sonra Mısır'a geri dönerken yolda vermişti. (Ebüssuûd)



وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ

 


İtiraziyye olan son cümlede îcâz-ı hazif vardır.  كَذٰلِكَ , amili  نَجْزِي  olan mahzuf bir mef’ûlu mutlaka mütealliktir.

Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlenin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

Mef’ûl olan  الْمُحْسِن۪ينَ  ism-i fail vezninde gelmiştir.

Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail, hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 )

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunmadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101)

كَذٰلِكَ (İşte böyle), aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki istimal, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

İtiraz cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)