فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَرَدَدْنَاهُ | böylece onu geri verdik |
|
2 | إِلَىٰ |
|
|
3 | أُمِّهِ | annesine |
|
4 | كَيْ | için |
|
5 | تَقَرَّ | aydın olması |
|
6 | عَيْنُهَا | gözü |
|
7 | وَلَا | ve |
|
8 | تَحْزَنَ | üzülmesin (diye) |
|
9 | وَلِتَعْلَمَ | ve bilmesi için |
|
10 | أَنَّ | şüphesiz ki |
|
11 | وَعْدَ | va’di |
|
12 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
13 | حَقٌّ | haktır |
|
14 | وَلَٰكِنَّ | ve fakat |
|
15 | أَكْثَرَهُمْ | çokları |
|
16 | لَا |
|
|
17 | يَعْلَمُونَ | bilmezler |
|
Öte yandan Mûsâ’nın annesinin üzüntüden aklı başından gitmiş, ne olup bittiğinden haber alamadığı için dehşete kapılmıştı. Haber almak için gösterdiği telâş sebebiyle neredeyse durumu ifşa edecekti, fakat Allah gönlünü pekiştirdi, ona sabretme gücü verdi ve sonunda çocuğuna kavuşacağı inancında karar kıldı. Anne, kızına gelişmeleri uzaktan takip etmesini söylemişti. O da hemen nehrin kenarında kardeşinin peşine düşmüş, Firavun’un adamlarına hissettirmeden, Mûsâ’nın Firavun’un sarayına götürülüşünü izlemişti.
Firavun’un hanımı çocuğa sütanne aramaya başladı; ancak Allah Teâlâ izin vermediği için Mûsâ saraya getirilen kadınlardan hiçbirinin memesini emmedi. Bu hususun 12. âyette, “Biz önceden onun, başka sütanne kabul etmesini engellemiştik” şeklinde ifade buyurulması, olayın tesadüfî bir gelişme olmayıp ilâhî irade tarafından özel olarak planlandığını göstermektedir. Durumu öğrenen ablası emzikli bir kadın olarak “annesini” tavsiye etti; teklifi kabul edildi ve Mûsâ emzirilmek üzere annesine iade edildi (Tevrat’a göre Mûsâ’yı nehirde bulan ve onu emzirmesi için annesine veren, Firavun’un kızıdır; bk. Çıkış, 2/5). Emzirme süresi bitince Mûsâ tekrar Firavun ailesine teslim edildi. Firavun, kendi ailesi içinde büyütülüp yetiştirilen çocuğun kendi yolundan gidecek ve ona mutluluk verecek bir evlât olacağını düşünmüştü. Genellikle ilgi ve eğitim bu sonucu verebilirdi, fakat Allah, Mûsâ vasıtasıyla Firavun’un zulmüne son vermek istiyordu ve sonunda O’nun muradı gerçekleşti.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 217فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ
Ayet, atıf harfi فَ ile mahzuf müste’nefe matuftur. Takdiri, فأجيبت فجاءت بأمّه فأذن لها فأرضعته (Kabul ettiler, o da annesini getirdi, ona izin verdi, o da onu emzirdi.) şeklindedir.
رَدَدْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِلٰٓى اُمِّ car mecruru رَدَدْنَا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَيْ masdar harfidir. Muzariyi nasb ederek manasını masdara çevirir.
تَقَرَّ mansub muzari fiildir. عَيْنُ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. كَيْ ve masdar-ı müevvel mukadder لِ harf-i ceriyle رَدَدْنَا fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَحْزَنَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir. لِتَعْلَمَ atıf harfi وَ ’la önceki masdar-ı müevvele matuftur.
لِ harfi تَعْلَمَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte رَدَدْنَا fiiline mütealliktir.
تَعْلَمَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, تَعْلَمَ fiilinin iki mef’ûlun bihi yerinde olup mahallen mansubdur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. وَعْدَ kelimesi اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
حَقٌّ kelimesi اَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟
وَ atıf harfidir. İsim cümlesidir. لٰكِنَّ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre cümleyi tekid eder.
İstidrak: Düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَكْثَرَ kelimesi لٰكِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَا يَعْلَمُونَ cümlesi لٰكِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ
Bu ayette, Musa'nın anasının, onun Firavun’un eline düştüğünü duyduğunda gösterdiği olumsuz tepkilere târiz vardır. (Ebüssuûd)
فَ atıftır. Cümle, mukadder istînâfa matuftur. Cümleler arasında meskutun anh mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
رَدَدْنَاهُ fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Masdar harfi كَيْ ve akabindeki تَقَرَّ عَيْنُهَا cümlesi, mukadder ل harfi ile birlikte رَدَدْنَاهُ fiiline mütealliktir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَقَرَّ عَيْنُهَا ifadesinde göz zikredilip insan kastedilmiştir. Burada maksat en çok gözden anlaşılan sevinç ve mutluluktur. Cüziyyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan وَلَا تَحْزَنَ cümlesi tezat nedeniyle makabline atfedilmiştir.
كَيْ تَقَرَّ ve وَلَا تَحْزَنَ cümleleri mukabele oluşturmuştur.
Sebep bildiren harf-i cer lam-ı ta’lilin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde رَدَدْنَا fiiline mütealliktir.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’yi takip eden isim cümlesi, masdar teviliyle تَعْلَمَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyh olan وَعْدَ اللّٰهِ , veciz ifade kastına binaen izafet formunda gelmiştir.
وَعْدَ kelimesinin Allah lafzına izafeti, vaade dikkat çekip önemini vurgulamak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟
Hal و ’ıyla gelen وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ cümlesi, istidrak manasındaki لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
لٰكِنَّ ’nin haberi olan لَا يَعْلَمُونَ ’nin menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَـٰكِنَّ , kendisinden sonra gelen cümleye önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce, sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (Suyûtî, İtkân, c. 2, s. 474)
İstidrak, “önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesi” şeklinde tarif edilmiştir. “İstidrak, istisnaya benzemekle birlikte istisna, bir cüz’ü bir bütünden ayırmak, istidrak ise, aynı anda farklı iki hükmü ifade etmek demektir.” İstidrâk, geçen sözden doğabilecek bir yanlış anlamayı düzeltmektir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
لِتَعْلَمَ - لَا يَعْلَمُونَ۟ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Sayfadaki ayetlerin fasılalarını teşkil eden و- نَ ve ي - نَ harflerinden oluşan ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir.
Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.
11-12 ve 13. ayetleri وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ (Onlar farketmeden), وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ (Onlar ona iyi davranırlar) ve وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟ (Fakat çoğu, bilmezler) gibi birçok ayetin sonları birbirine uygun düşmüştür. Bu da edebî sanatlardandır. (Safvetü’t Tefasir)