قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | فَأْتُوا | o halde getirin |
|
3 | بِكِتَابٍ | bir Kitap |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | عِنْدِ | katından |
|
6 | اللَّهِ | Allah |
|
7 | هُوَ | o |
|
8 | أَهْدَىٰ | daha doğru olan |
|
9 | مِنْهُمَا | bu ikisinden |
|
10 | أَتَّبِعْهُ | ben ona uyayım |
|
11 | إِنْ | eğer |
|
12 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
13 | صَادِقِينَ | doğru |
|
Allah katından inmiş, muhtevalarında beşeriyetin ihtiyaçlarını karşılayacak din, ahlâk, hukuk ve diğer alanlarla ilgili kurallar taşıyan Tevrat’ı ve Kur’an’ı sihir sayan müşriklere meydan okunmakta, iddialarında doğru iseler insanlara hidayet yolunu bu iki kitaptan daha iyi gösteren, ilâhî kaynaklı başka bir kitap getirmeleri istenmektedir; hatta bunu yapabilirlerse Resûlullah’ın da o kitaba uymaya hazır olduğu ifade edilmektedir. Ardından da müşriklerin Kur’an’ın meydan okumalarına cevap veremeyeceği belirtilmekte, Allah’ın hidayeti olmadan kişilerin sırf kendi arzularına göre davranmaları, sapkınlığın en koyusu olarak gösterilmektedir.
“Söz” (vahiy) diye çevirdiğimiz 51. âyetteki kavl kelimesi Kur’an’ı veya peygamberlerle ilgili haberleri ifade etmektedir. “Sözü birbiri ardınca ulaştırmak”tan maksat ya birbirini takip eden peygamberler ve onlarla ilgili haberlerin veya yirmi üç yılda gelen Kur’an âyetlerinin ulaştırılmasıdır (Râzî, XXIV, 262; ayrıca krş. Tekvîr 81/19; Târık 86/13). Âyet “Sözü birbiri ardınca açıkladık”, “Sözü tamamladık” şeklinde de yorumlanmıştır (bk. Şevkânî, IV, 172). Yüce Allah insanların çıkmaz yollardan kurtulup doğru yolu bulmaları ve onu ruhlarına sindirebilmeleri için Kur’an’ı peyderpey indirmiştir (krş. Furkan 25/32).
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
Mekulü’l-kavli فَأْتُوا بِكِتَابٍ ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن كنتم صادقين في ما تقولون فأتوا (Söylediklerinde doğruysanız getirin) şeklindedir.
أْتُوا illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِكِتَابٍ car mecruru أْتُوا fiiline mütealliktir.
مِنْ عِنْدِ car mecruru أْتُوا fiiline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ
İsim cümlesidir. هُوَ اَهْدٰى cümlesi كِتَابٍ ‘ın sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَهْدٰى mübtedanın haberi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Maksur isimdir. مِنْهُمَٓا car mecruru اَهْدٰى ‘ya mütealliktir.
Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfu halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ karinesi olmadan gelen اَتَّبِعْهُ cümlesi şartın cevabıdır.
اَتَّبِعْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَتَّبِعْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dır.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Tefsiriyye cümlesidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
صَادِق۪ينَ kelimesi كان ’nin haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. صَادِق۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi صدق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan … فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
كِتَابٍ ’deki tenvin muayyen olmayan cins ve tek manasında adet ifade eder.
فَ mahzuf şartın cevabına gelen rabıtadır. Takdiri, … إن كنتم صادقين في ما تقولون (Söylediklerinde doğruysanız getirin) olan şart cümlesinin hazfi, îcaz-ı hazif sanatıdır.
Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle tehaddi ve tahkir manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
عِندَ ’nin lafza-ı celâle muzâf olması kısa yoldan izah ve عِندَ ’nin tazimi içindir.
هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا cümlesi كِتَابٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrur مِنْهُمَٓا ’nın amili olan, ism-i tafdil veznindeki اَهْدٰى , haberdir.
اَتَّبِعْهُ ; mahzuf ikinci şart cümlesinin فَ karinesi olmadan gelmiş cevabı veya talebin cevabıdır. Meczum muzari fiil sıygasında hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ [De ki bir kitap getiriniz] cümlesi muhatabı aciz düşürmek için kullanılmıştır. Emir kipi hakiki manasından çıkarılıp, acze düşürmek manasına kullanılmıştır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
Musa'ya ve Muhammed'e (sav) indirilenden, iki kitap yerine هُمَٓا zamirinin kullanılması mana buna delalet ettiği içindir. Bu da iki sihir ile Mûsa as ile Muhammed'in (sav) murad edildiğini destekler, o ikisine salât ve selâm olsun. (Beyzâvî)
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. كان ’nin dahil olduğu şart cümlesi كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ şeklinde sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette îcâz-ı hazif vardır.
Şartın takdiri اَتَّبِعْهُ (Ona tabi ol) olan cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Bu takdire göre, mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
كَان ’nin haberi olan صَادِق۪ينَ , ism-i fail kalıbında gelmiştir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübût ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delaleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)
Şart edatı اِنْ , mazi fiilin başına da gelebilir. Bu durumda, fiilin gerçekleşmesi konusundaki şiddetli arzuyu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri)
كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan)
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa اِنْ kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ edatı başlıca şu yerlerde kullanılır:
1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında اِنْ gelir.
2. Bilmezden gelinen durumlarda da اِنْ kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.
3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek اِنْ kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir. إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta اِنْ edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
كُنْتُمْ - صَادِق۪ينَ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ [Eğer doğrucular iseniz…] cümlesi çoğul kalıbıyla gelerek, Müslümanların da resul gibi Allah'ın indirdiği şeyle onları tehdit ettiklerine delalet eder. Çünkü bu cümle اِنْ كُنْتَ مِنَ اَلصَّادِقِنَ şeklinde tekil kalıbıyla gelmemiştir. Böylece hitap sadece Resul’e (sav) yönelik olmamıştır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 94)
Eğer doğru söylüyorsanız ona tabi olayım iki farklı sihir olduğumuzda doğru söylüyorsanız. Bu da hasmı susturmak ve azarlamak için getirilen şartlardandır, belki de şüphe harfi اِنْ 'in getirilmesi onlarla dalga geçmek içindir. (Beyzâvî)