Kasas Sûresi 50. Ayet

فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ  ...

Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. Şüphesiz Allah, zalimler toplumunu doğruya iletmez.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِنْ eğer
2 لَمْ
3 يَسْتَجِيبُوا cevap veremezlerse ج و ب
4 لَكَ sana
5 فَاعْلَمْ bil ki ع ل م
6 أَنَّمَا kesinlikle
7 يَتَّبِعُونَ onlar uyuyorlar ت ب ع
8 أَهْوَاءَهُمْ keyiflerine ه و ي
9 وَمَنْ kim olabilir?
10 أَضَلُّ daha sapık ض ل ل
11 مِمَّنِ kimseden
12 اتَّبَعَ uyan ت ب ع
13 هَوَاهُ kendi keyfine ه و ي
14 بِغَيْرِ olmadan غ ي ر
15 هُدًى bir yol gösterici ه د ي
16 مِنَ -tan
17 اللَّهِ Allah-
18 إِنَّ muhakkak ki
19 اللَّهَ Allah
20 لَا
21 يَهْدِي doğru yola iletmez ه د ي
22 الْقَوْمَ kavmi ق و م
23 الظَّالِمِينَ zalim ظ ل م
 

Allah katından inmiş, muhtevalarında beşeriyetin ihtiyaçlarını karşılayacak din, ahlâk, hukuk ve diğer alanlarla ilgili kurallar taşıyan Tevrat’ı ve Kur’an’ı sihir sayan müşriklere meydan okunmakta, iddialarında doğru iseler insanlara hidayet yolunu bu iki kitaptan daha iyi gösteren, ilâhî kaynaklı başka bir kitap getirmeleri istenmektedir; hatta bunu yapabilirlerse Resûlullah’ın da o kitaba uymaya hazır olduğu ifade edilmektedir. Ardından da müşriklerin Kur’an’ın meydan okumalarına cevap veremeyeceği belirtilmekte, Allah’ın hidayeti olmadan kişilerin sırf kendi arzularına göre davranmaları, sapkınlığın en koyusu olarak gösterilmektedir. 

“Söz” (vahiy) diye çevirdiğimiz 51. âyetteki kavl kelimesi Kur’an’ı veya peygamberlerle ilgili haberleri ifade etmektedir. “Sözü birbiri ardınca ulaştırmak”tan maksat ya birbirini takip eden peygamberler ve onlarla ilgili haberlerin veya yirmi üç yılda gelen Kur’an âyetlerinin ulaştırılmasıdır (Râzî, XXIV, 262; ayrıca krş. Tekvîr 81/19; Târık 86/13). Âyet “Sözü birbiri ardınca açıkladık”, “Sözü tamamladık” şeklinde de yorumlanmıştır (bk. Şevkânî, IV, 172). Yüce Allah insanların çıkmaz yollardan kurtulup doğru yolu bulmaları ve onu ruhlarına sindirebilmeleri için Kur’an’ı peyderpey indirmiştir (krş. Furkan 25/32).

 

فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يَسْتَج۪يبُوا  şart fiili olup  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  لَكَ  car mecruru  يَسْتَج۪يبُوا  fiiline mütealliktir.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اعْلَمْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. 

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Burada bilmek manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنَّمَا , kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اَنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir. 

يَتَّبِعُونَ  fiili, amili  اعْلَمْ ‘in mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  يَتَّبِعُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اَهْوَٓاءَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْۜ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَسْتَج۪يبُوا  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  جوب ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 

يَتَّبِعُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dır.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  istifhâm ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَضَلُّ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur.

مَّنِ  müşterek ism-i mevsûl  مِنَ  harf-i ceriyle  اَضَلُّ ‘ya mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اتَّبَعَ  ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. اتَّبَعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  هَوٰيهُ  mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.  Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِغَيْرِ  car mecruru  اتَّبَعَ ‘daki failin mahzuf hali olarak mahallen merfûdur. 

هُدًى  muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur.  مِنَ اللّٰهِۜ  car mecruru  هُدًى ‘nın mahzuf sıfatına mütealliktir.  

  

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ ‘nin ismi olup lafzen mansubtur.  لَا يَهْدِي  fiil cümlesi  اِنّ ‘nin haberi olup mahallen merfudur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَهْدِي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  الْقَوْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi  الْقَوْمَ ‘in sıfatı olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar : Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ 

 

Ayet  فَ  ile … قُلْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Menfî muzari fiil sıygasında gelmiş  لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ  cümlesi, şarttır.

فَ  karinesiyle gelen  فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ , cevap cümlesidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Hasr edatı  اَنَّمَا ’nın dahil olduğu  اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْ  cümlesi,  اعْلَمْ  fiilinin mef’ûlü yerindedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, iki tekid hükmündedir. Fiille mef’ûl arasında, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Faille mef’ûl arasında, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfat olması da mümkündür.

فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ [Eğer sana cevap vermezlerse]; o ikisinden daha doğru kitap getirme çağrına cevap vermezlerse demektir. Bilindiği için mef'ûl hazf edilmiştir. Bir de  إستِجاب  fiili duaya kendiliğinden,  الداعي’ ye (dua edene) de  لَ  ile geçişli kılınır.  الداعي ’ye geçişli kılındığında genellikle dua kelimesi hazf edilir. (Beyzâvî) 

 

وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olup sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. İstifhâm inkârî manada olduğu için cümle mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

مَنْ  inkârî istifhâm harfi (Âşûr), mübtedadır. İsm-i tafdil veznindeki  اَضَلُّ , haberidir. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , harf-i cerle birlikte  اَضَلُّ ’ya mütealliktir. Sılası olan  اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107)

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ  sözündeki  بِ  harf-i ceri mülâbese içindir. (Âşûr)

يَتَّبِعُونَ - اتَّبَعَ  ve  اَهْوَٓاءَهُمْۜ  - هَوٰيهُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَضَلُّ  - هُدًى  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ [Keyfine tabi olandan daha sapkın kimdir?] olumsuzluk manasına bir istifhamdır.  بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ [Allah'tan bir yol gösterici olmadan]; tekid veya kayıtlamak için hal yerindedir. Çünkü keyfine uymak bazen hakka uygun düşebilir. (Beyzâvî, Ebüssuûd)

هُدًى  ve  هَوٰيهُ  kelimeleri arasında cinas-ı muharref sanatı vardır. (Âşûr) 

 

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ

 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Lafza-i celal mübteda, menfi muzari fiil sıygasındaki  لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ  cümlesi, haberdir.

Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, teberrük ve telezzüz amacına matuftur. 

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi  الْقَوْمَ  için sıfat olarak gelmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

الظَّالِم۪ينَ - يَهْدِي  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

لَا يَهْدِي - هُدًى  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı selb, cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Farklı anlamdaki  مَنْ ‘lerde tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.

Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.