اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أُولَٰئِكَ | işte onlara |
|
2 | يُؤْتَوْنَ | verilir |
|
3 | أَجْرَهُمْ | mükafatları |
|
4 | مَرَّتَيْنِ | iki kez |
|
5 | بِمَا | ötürü |
|
6 | صَبَرُوا | sabretmelerinden |
|
7 | وَيَدْرَءُونَ | ve onlar savarlar |
|
8 | بِالْحَسَنَةِ | iyilikle |
|
9 | السَّيِّئَةَ | kötülüğü |
|
10 | وَمِمَّا | ve şeyden |
|
11 | رَزَقْنَاهُمْ | onları rızıklandırdığımız |
|
12 | يُنْفِقُونَ | infak ederler |
|
Yaygın yoruma göre daha önce kendilerine kitap verilen ve Kur’an inince ona da iman edenler, Abdullah b. Selâm ve Rifâa b. Rifâa gibi bazı yahudilerle Varaka b. Nevfel ve Suheyb-i Rûmî gibi hanîfler veya hıristiyanlardır (İbn Âşûr, XX, 143; krş. Şevkânî, IV, 172). Bir görüşe göre de hıristiyan olan Habeşistan Necâşîsi’nin Hz. Peygamber’in durumunu tetkik edip hakkında bilgi getirmeleri için Mekke’ye gönderdiği, Hz. Peygamber’in telkinleriyle İslâm dinini kabul etmiş olan on iki kişilik bir heyetidir (İbn Âşûr, XX, 143). Ancak âyeti genel olarak değerlendirmek, Ehl-i kitap’tan olup da Hz. Peygamber zamanında İslâm’a girmiş ve kıyamete kadar girecek olanları bu âyetin kapsamında düşünmek daha uygun olur (krş. Ankebût 29/47). 53. âyetteki “Esasen biz bundan önce de rabbimize boyun eğmiştik” ifadesi, Ehl-i kitabın, Hz. Peygamber’in geleceğine dair kendi kitaplarındaki müjdeye veya genel olarak Allah’ın birliğine ve gönderdiği peygamberlere inandıklarına işaret etmektedir. Bunlar hem Kur’an’dan önceki kitaplara hem de Kur’an’a iman ettikleri ve bu uğurda kendi toplumları tarafından uygulanan her türlü maddî ve mânevî baskıya, boykot ve eziyete katlandıkları, 54 ve 55. âyetlerde zikredilen diğer ahlâkî özelliklere de sahip bulundukları için mükâfatları iki defa yani diğer müminlere verilecek mükâfatın iki katı veya daha fazlasıyla verilecektir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 236
Razeqa رزق : رِزْقٌ sözcüğü bazen dünyevi ya da uhrevi bağış ve ihsan, bazen pay veya hisse, bazen de mideye ulaşan ve kendisiyle gıdalanılan şey için kullanılır.
رَزَّاقٌ kavramı yalnızca Allah (cc) hakkında kullanılırken aynı kökten türeyen رازِقٌ kelimesi hem Allah (cc) için hem de rızkın bir canlıya ulaşmasını sağlayan/sebep olan insan hakkında kullanılabilir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 123 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri rızık, Rezzak ve erzaktır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُؤْتَوْنَ fiili, haber olarak mahallen merfûdur.
يُؤْتَوْنَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Muttasıl zamir و naib-i fail olarak mahallen merfûdur. اَجْرَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَرَّتَيْنِ mef’ûlu mutlaktan naib olup müsenna olduğu için nasb alameti يْ ‘dir. مَا ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle يُؤْتَوْنَ fiiline mütealliktir. بِ sebebiyyedir.
صَبَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَدْرَؤُ۫نَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بِالْحَسَنَةِ car mecruru يَدْرَؤُ۫نَ fiiline mütealliktir.
السَّيِّئَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مَا müşterek ism-i mevsûl, مِنْ harf-i ceriyle birlikte يُنْفِقُونَ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası رَزَقْنَاهُمْ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
رَزَقْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen merfûdur.
يُنْفِقُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup هو ‘dir.
يُؤْتَوْنَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أتى ’dir.
يُنْفِقُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نفق ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin ism-i işaretle marife olması, işaret edilenleri en güzel şekilde temyiz etmek ve tazim amacına matuftur.
اُو۬لٰٓئِك işaret ismi bu kişileri işaret ederek sanki gözümüzün önündeymiş gibi düşünmemizi sağlar.
Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması işaret edileni en güzel şekilde temyiz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا cümlesi mübtedanın haberidir.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve medh makamı olduğu için istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Harf-i cerle birlikte يُؤْتَوْنَ fiiline müteallik masdar harfi مَا ‘nın sılası olan صَبَرُوا , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Bu ayet, “mezkûr vasıfları taşıyanlara, bir kez kendi kitaplarına iman ettikleri için, bir kez de Kur’an'a iman ettikleri için ve bu iki imana sabır ve sebat gösterdikleri mükâfatları iki kez verilecektir. Yahut nazil olmadan önce de Kur’an'a iman ettikleri ve nazil olduktan sonra da iman ettikleri için yahut kendi dindaşlarından kendilerini terk edenlerden ve müşriklerden gördükleri ezalara sabrettikleri için mükâfatları iki kez verilecektir.” demektir. (Ebüssuûd)
وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ
Atıf harfi وَ ’la gelen cümle يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْحَسَنَةِ - السَّيِّئَةَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Bu cümlede istiare vardır. Çünkü iyilikle kötülük cisim değildirler ki birisiyle diğeri savulsun. Onun için bu anlatımla kastedilen- Allahu alem- güzel işleri çirkin işlere tercih etmeleri ve bu tercih sebebiyle sanki kötülükleri iyiliklerle gerisin geriye püskürterek def edip savmış olmalarıdır. Yine bu ifadenin, (cezanın zararını acil tövbe ile def ediyor olmaları) anlamına gelmesi de caizdir. Çünkü tövbe bir iyiliktir. Bazen de cezaya kötülük adı verilir. Çünkü o, kötülüğün karşılığıdır; çirkin/kötü olmasa bile zarar vericidir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
“Kötülüğü iyilikle savarlar” yani günahları ibadet ve taat ile giderirler, çünkü [Muhakkak ki iyilikler, kötülükleri giderir.] (Hûd, 11/114) ayeti açıktır. Peygamber Efendimiz (sav), Muaz (ra)'a demiştir ki, "Kötülüğün arkasından bir iyilik yap, onu mahveder." Bununla beraber, ezayı, yumuşaklıkla; kötülüğü, iyilikle; şerri, hayır ile; bilgisizliği ilim ile; öfkeyi, yutmakla; şirki "Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet etmekle gider” diye de tefsir etmişlerdir. Dilimizde: İyiliğe iyilik her kişinin kârı (işi), kemliğe (kötülüğe) iyilik er kişinin kârı (işi)
diye meşhur olan söz de bu manadadır. (Elmalılı)
وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
اُو۬لٰٓئِكَ ‘nin haberine atfedilen bu cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede, takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ , amili olan يُنْفِقُونَ ‘ye ihtimam için takdim edilmiştir.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası olan رَزَقْنَاهُمْ , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
رَزَقْنَاهُمْ fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi tazim ifade eder.
يُنْفِقُونَ ve يَدْرَؤُ۫نَ fiillerinin istimrar ve teceddüt ifade eden muzari sıygada gelmesi, onların bu hallerini göz önünde canlandırır ve yenileneceğine işaret eder.
Ayette اُو۬لٰٓئِكَ kelimesinde cem’, işaret edilen kimselerin ecirlerinin ikiye katlanması, kötülüğü iyilikle def etmeleri, kendilerine verilen rızıklardan infak etmeleri gibi özelliklerinin sayılmasında taksim sanatı vardır.
Cenab-ı Hak, "Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler' buyurmuştur. Bil ki Allah Teâlâ, onları önce iman ile, "Bunlar kötülüğü iyilikle def ederler" ifadesiyle bedenî; "Rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler" ifadesiyle mâlî ibadetlere sahip kimseler olarak medh-ü sena etmiştir. (Fahreddin er- Râzî)