مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مَنْ | kim |
|
2 | جَاءَ | getirirse |
|
3 | بِالْحَسَنَةِ | bir iyilik |
|
4 | فَلَهُ | ona vardır |
|
5 | خَيْرٌ | daha güzeli |
|
6 | مِنْهَا | ondan |
|
7 | وَمَنْ | ve kim |
|
8 | جَاءَ | getirirse |
|
9 | بِالسَّيِّئَةِ | kötülük |
|
10 | فَلَا |
|
|
11 | يُجْزَى | cezalandırılmaz |
|
12 | الَّذِينَ | kimseler |
|
13 | عَمِلُوا | yapan(lar) |
|
14 | السَّيِّئَاتِ | kötülükleri |
|
15 | إِلَّا | başkasıyla |
|
16 | مَا | şeylerden |
|
17 | كَانُوا | oldukları |
|
18 | يَعْمَلُونَ | yapıyor(lar) |
|
İnsanların dünya hayatında yaptıklarının âhirette karşılıksız kalmayacağı, ceza veya mükâfatın, dünya hayatında ortaya konan iyi ya da kötü tutum ve davranışların tabii sonucundan başka bir şey olmadığı ifade edilmektedir (“iyilik” diye çevirdiğimiz hasene ve “kötülük” diye çevirdiğimiz seyyie kavramları hakkında bilgi için bk. En‘âm 6/160; Neml 27/89-90).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 248-249مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ
مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. جَٓاءَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir. بِالْحَسَنَةِ car mecruru جَٓاءَ fiiline mütealliktir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır.
لَهُ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. خَيْرٌ muahhar mübtedadır. مِنْهَا car mecruru خَيْرٌ ’a mütealliktir.
İki yerde de جاءَ fiilinin gelişi hesap zamanı kötülükle gelenin ve iyilikle gelenin kastedildiğine işaret içindir. الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئاتِ ifadesindeki عَمِلُوا fiilinin tercih edilmesi gördükleri cezanın sebebinin yaptıkları şeyler olduğuna ve Allah’ın adaletine daha fazla tenbih içindir. (Âşûr)
وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. جَٓاءَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir. بِالسَّيِّئَةِ car mecruru جَٓاءَ fiiline mütealliktir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُجْزَى fiili ى üzere mukadder damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası عَمِلُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. السَّيِّـَٔاتِ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar.
اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
اِلَّا hasr edatıdır. Müşterek ism-i mevsûl مَا, ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَانَ isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamiri olarak mahallen merfûdur. يَعْمَلُونَ fiili كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.
يَعْمَلُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi olan مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. مَنْ şart ismi mübteda, جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ cümlesi mübtedanın haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.
Haberin mazi sıygasında fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs, sebat, istikrar ve temekkün ifade eder.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır.
لَهُ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. خَيْرٌ muahhar mübtedadır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مِنْهَا ’nın müteallakı olan خَيْرٌ , daha hayırlıdır anlamında ism-i tafdildir.
خَيْرٌ - الْحَسَنَةِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.
جَٓاءَ , geldi manasındadır. بِ harfiyle kullanıldığında getirdi anlamına gelir. Fiillerin harf-i cerlerle yeni mana kazanmaları tazmindir.
وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Önceki cümleye atıf harfi وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. Şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi مَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. مَنْ şart ismi mübteda, جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ cümlesi mübtedanın haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ cümlesi, …فله مثلها لأنه takdirindeki cevap için ta’liliyedir.
يُجْزَى fiilinin naib-i faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107)
يُجْزَى fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan كَانُوا يَعْمَلُونَ nakıs fiil كان’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Nefy harfi لا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr, fiil ve mef’ûlu arasındadır. Onlar sadece amellerinin karşılığını görürler. Yaptıkları ameller dışında bir şey sebebiyle cezalandırılmazlar.
Burada zamir yerine zahir ismin konulması, kötülüğün onlara tekrar isnad edilmesiyle hallerini sert bir dille eleştirmek içindir. Ancak yaptıklarının misli ile cezalanırlar ifadesinde misli hazf edilmiş, مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ onun yerine geçirilmiştir. Bu da misilde mübalağa etmek içindir. (Beyzâvî)
عَمِلُوا - يَعْمَلُونَ ve بِالسَّيِّئَةِ - السَّيِّـَٔاتِ gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
السَّيِّـَٔاتِ - الْحَسَنَةِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
مَنْ - جَٓاءَ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا [Kim bir iyilik getirirse, onun için ondan daha hayırlısı vardır] - وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ [Kim de bir kötülük getirirse ona da sadece misliyle karşılığı verilir] cümlesi arasında güzel bir mukabele sanatı vardır.
Cenab-ı Hakk, [Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Eğer kötülük ederseniz kendinize kötülük etmiş olursunuz. (İsra Suresi, 7)] buyurarak “ihsan”ı iki defa tekrarlamış: kötülük yapmayı da bir kere zikretmekle yetinmiştir. Bu ayette ise, السَّيِّئَ ’yi iki defa zikretmiş, حَسَنَةِ ’yi bir defa zikretmekle yetinmiştir. Bunun sebebi ne olabilir?
Cevap: Çünkü burası, ahiret yurduna teşvik makamıdır. Binaenaleyh günahlardan men etme hususunda müessir ve beliğ ifade kullanmak, burada sor derece uygundur. Zira günahlardan alabildiğine caydırmak, o nispette ahirete davet etmek demektir. Ama İsra Suresindeki ayette Cenab-ı Hakk, onların hallerini açıklamıştır. Binaenaleyh onların güzel yanlarını iyice anlatmak oraya uygun düşer. (Fahreddin er-Râzî)
Cenab-ı Hakk, السَّيِّئَةِ lafzını bu ayette iki kez zikretmiştir. Çünkü kötü amelin onlara tekrar tekrar isnad edilmesinde, onların hallerini iyice kötülemek ve dinleyenlerin kalbinde, السَّيِّئَةِ isminin kötü bir şey olduğunu iyice vurgulamak vardır. Allah'ın السَّيِّئَة ’ye karşı, ancak misliyle; haseneye de on katıyla mukabelede bulunması, O'nun büyük fazlındandır.” (Ebüssuûd)
إلّا ما كانُوا يَعْمَلُونَ ifadesi müferrağ istisnadır. Müstesna teşbih-i beliğ olarak gelmiştir. Yani جَزاءُ شَبَهِ الَّذِي كانُوا يَعْمَلُونَهُ (Onu yapanlarınkine benzer bir ceza) demektir. Benzerlik ve denklik dini örf açısındandır. Yaptıklarına uygun bir ceza demektir. (Âşûr)