تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | تِلْكَ | işte |
|
2 | الدَّارُ | yurdu |
|
3 | الْاخِرَةُ | ahiret |
|
4 | نَجْعَلُهَا | onu veririz |
|
5 | لِلَّذِينَ | kimselere |
|
6 | لَا |
|
|
7 | يُرِيدُونَ | istemeyen(ler) |
|
8 | عُلُوًّا | böbürlenmeyi |
|
9 | فِي |
|
|
10 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
11 | وَلَا | ve ne de |
|
12 | فَسَادًا | bozguncuğu |
|
13 | وَالْعَاقِبَةُ | ve sonuç |
|
14 | لِلْمُتَّقِينَ | sakınanlarındır |
|
“İşte” diye çevirdiğimiz tilke kelimesi Arap dilinde genellikle büyük ve önemli şeylere işaret için kullanılır; burada nitelikleri hakkında daha önce bilgi verilmiş olan âhiret yurdunun önemli ve ebedî nimetlerle dolu olduğunu göstermektedir. Nitekim Hz. Peygamber âhirette gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve akıllara gelmeyen güzel nimetlerin var olduğunu haber vermiştir (Buhârî, “Tevhîd”, 35; Müslim, “Îmân”, 312). Bu nimetler yeryüzünde böbürlenmek, egemenliğini kullanıp fesat çıkartmak ve zulmetmek istemeyenlere verilecektir. “İyi son, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır” cümlesi, diğer dinî ve ahlâkî görevleri yerine getirmek yanında, özellikle bu bağlamda, uhrevî nimetleri elde edebilmek için İslâmî ölçülere uygun olmayan bir yol ve niyetle dünyevî varlık ve değerlerin peşine düşmemek; ayartıcı, baştan çıkartıcı şeylere düşkünlük göstermemek gerektiği anlamını içermektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 248
تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ
İşaret ismi تِلْكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
الدَّارُ ismi işaretten bedel veya atf-ı beyandır. Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:
1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi
2. اَيُّهَا ve اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi
3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi
4. Tefsir harfi اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler
Burada اَنْ tefsir harfinden sonra gelen اتَّقُوا اللّٰهَۜ cümlesi atf-ı beyandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْاٰخِرَةُ kelimesi الدَّارُ ’nun sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَجْعَلُهَا mübtedanın haberi olup mahallen merfûdur. نَجْعَلُهَا damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هَا mefulün bih olarak mahallen mansubdur.
لَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, لِ harf-i ceriyle birlikte نَجْعَلُهَا fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası لَا يُر۪يدُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُر۪يدُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. عُلُواًّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. فِي الْاَرْضِ car mecruru عُلُواًّ ’e mütealliktir. لَا harfi zaiddir. فَسَاداً kelimesi و’la عُلُواًّ’e matuftur.
وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. الْعَاقِبَةُ mübteda olup lafzen merfûdur. لِلْمُتَّق۪ينَ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
الْمُتَّق۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُتَّق۪ينَ sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftial babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyh olan işaret ismi تِلْكَ, ahiret yurdunu tazim ve teşrif içindir. الدَّارُ الْاٰخِرَةُ , mübtedadan bedeldir.
نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداً cümlesi تِلْكَ ’nin haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Fiilin Allah Teâlâ’ya isnadı, istimrarın/devamlılığın karinesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Meânî İlmi)
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, harfi-cerle birlikte نَجْعَلُهَا fiiline mütealliktir. Sılası olan لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ cümlesi, menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
عُلُواًّ ve فَسَاداًۜ kelimelerindeki tenvin, kıllet ifade eder. Menfî siyakta nekre, umum ve şümule işarettir.
Sıla cümlesinde لاَ ’nın tekrarı فَسَاداً ’in nefyini tekid içindir.
فِي الْاَرْضِ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla yeryüzü, içi olan bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dünya, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak mübalağa ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
تِلْكَ ile ahiretin işaret edilmesinde istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümlesinde müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.
Ayrıca muzari fiil muhatabın dikkatini tecessüm özelliğiyle uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
تِلْكَ ifadesi ahireti ve onun şan ve itibarını yüceltmektedir. İşte o ahiret; bahsini işittiğin, vasıf ve niteliği sana ulaşmış olan şeydir manasındadır. (Keşşaf)
وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ , istînâf cümlesine matuftur. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur لِلْمُتَّق۪ينَ , mahzuf habere mütealliktir.
الْاٰخِرَةُ - الْعَاقِبَةُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
العاقِبَةُ kelimesi çok kullanıldığı için isim olarak kullanılan bir sıfattır. Önceki halin sonu için kullanılır. Çoğunlukla da hayırlı bir son için kullanılır. (Âşûr)