اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِي | ki |
|
3 | فَرَضَ | gerekli kılan |
|
4 | عَلَيْكَ | sana |
|
5 | الْقُرْانَ | Kur’an’ı |
|
6 | لَرَادُّكَ | elbette seni döndürecektir |
|
7 | إِلَىٰ |
|
|
8 | مَعَادٍ | varılacak yere |
|
9 | قُلْ | de ki |
|
10 | رَبِّي | Rabbim |
|
11 | أَعْلَمُ | bilir |
|
12 | مَنْ | kim |
|
13 | جَاءَ | getirmiştir |
|
14 | بِالْهُدَىٰ | hidayet |
|
15 | وَمَنْ | ve kim |
|
16 | هُوَ | O |
|
17 | فِي | içindedir |
|
18 | ضَلَالٍ | bir sapıklık |
|
19 | مُبِينٍ | apaçık |
|
Bu âyetin, hicret esnasında Mekke ile Medine arasında Cuhfe denilen yerde indiği rivayet edilmiştir (Şevkânî, IV, 184). “Allah, elbette seni yine dönülecek yere tekrar gönderecektir” ifadesi, müşrikler tarafından zulme mâruz kaldığı için Mekke’den hicret eden Hz. Peygamber’in bir gün zaferle tekrar oraya döneceğinin bir işaretidir. “Döndürülecek yer” ifadesi “ölüm, cennet, âhirette en yüksek makam” olarak da yorumlanmıştır (Taberî, XX, 123-126; Şevkânî, IV, 184). Âyetin, âhiret mükâfatı yanında dünyaya dönük bir işareti de vardır. Kur’an sayesinde Hz. Peygamber ve ona inananlar, onu izleyenler, Allah’ın murat ettiği sona, fıtratın imkân verdiği kemale ulaşacaklardır. Metinden de anlaşılacağı üzere âyetin son bölümü, Hz. Peygamber ile tartışan ve “Sen apaçık bir sapkınlık içindesin” şeklinde sözler sarfeden müşriklere cevap olarak inmiştir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 249
Radde ردّ : رَدٌّ bir şeyin bizzat kendisini veya hallerinden biriyle onu geri çevirmek ve döndürmektir. En'am, 6/28 '' وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ / ...yoksa geri gönderilseler bile, yine kendilerine yasaklanan şeylere döneceklerdir.'' ayeti kerimesinde bizzat kendisini/zâtını geri çevirme anlamı vardır. Âli İmran, 3/149 '' يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ ...sizi gerisin geri döndürürler ''ayeti kerimesinde ise bir şeyin bulunduğu hale geri çevrilmesi (dinden döndürülmek) kastedilmiştir.
رِدَّةٌ ve إرْتِدادٌ kelimeleri gelinen yolda tekrar geri dönmektir. Fakat رِدَّةٌ sözcüğü sadece küfür anlamında kullanılırken, إرْتِدادٌ hem küfür hem de başka şeyler hakkında kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 59 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri red, radde, irtidat, istirdat, tereddüt, mürted ve mütereddittir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ي cemi müzekker has ism-i mevsûl, اِنَّ ‘nin ismi olarak mahalen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası فَرَضَ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
فَرَضَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَلَيْكَ car mecruru فَرَضَ fiiline mütealliktir. الْقُرْاٰنَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
رَٓادُّكَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِلٰى مَعَادٍ car mecruru رَٓادُّكَ ‘ye mütealliktir.
رَٓادُّ kelimesi, sülasi mücerredi ردد olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى
Cümle iki atıf arasında itiraziyyedir. Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
Mekulü’l-kavli رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
رَبّ۪ٓي mübteda olup mukadder damme ile merfudur, mütekellim zamiri ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَعْلَمُ mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur.
اَعْلَمُ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsmi tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır.
Burada marifeye muzâf olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ müşterek ism-i mevsûl, اَعْلَمُ ‘nun mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası جَٓاءَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بِالْهُدٰى car mecruru جَٓاءَ ‘deki failin mahzuf haline müteallik olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
هُدٰى kelimesi maksur isimdir.
Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksur isimlerin irab durumu şöyledir: Merfu halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Ayet atıf harfi وَ ‘la makablindeki ism-i mevsûle matuf olup mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ف۪ي ضَلَالٍ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. مُب۪ينٍ kelimesi ضَلَالٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Kelam ihtimamı için tekid harfiyle başlamıştır. (Âşûr)
Müsnedün ileyh Allah Teâlâ’nın sılasındaki habere ima için özel ismiyle değil ism-i mevsûlle gelmiştir. (Âşûr)
اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçen Allah Teâlâ’yı tazim amacına matuftur. Has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası olan فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْكَ , ihtimam için mef’ûl olan الْقُرْاٰنَ ’ye ihtimam için takdim edilmiştir.
اِنَّ ’nin haberi olan رَٓادُّكَ kelimesinin ism-i fail kalıbında gelmesi durumun sübutuna ve devamlılığına işaret etmiştir. اِلٰى مَعَادٍۜ , haber olan لَـرَٓادُّكَ ‘ye mütealliktir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan رَٓادُّكَ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
İsm-i mekan veznindeki مَعَادٍۜ ‘in tenkiri, tazim içindir. (Âşûr)
لَـرَٓادُّكَ - مَعَادٍۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kur’an’ı okumayı, tebliğ etmeyi ve muhtevasıyla amel etmeyi sana farz kılan, seni elbet bir sonuca vardıracak! Hem öyle bir sonuç ki… Öldükten sonra hiçbir beşere nasip olmayan muazzam ve mükemmel bir sonuç! مَعَادٍۜ kelimesinin nekre yapılması işbu mana içindir. Şu da söylenmiştir: Varılacak sonuç anlamındaki مَعَادٍۜ ‘dan maksat Mekke’dir. Şöyle ki: Mekke fethedildiği gün, Allah Teâlâ onu Mekke’ye ulaştırmış olacaktır;ٍ مَعَادٍ kelimesi nekre gelmiştir; çünkü o sırada Mekke varılacak anlamlı bir sonuç ve dönülecek önemli bir yer idi. Zira bu, Peygamber’in (sav) Mekke’ye egemen olup ora halkını itaat altına aldığını, İslam’ın ve Müslümanların izzete erdiğini, şirkin ve şirk birliğinin ise zillete düştüğünü gösteriyor olacaktı!.. Sure hicretten önce Mekke’de nazil olmuştur; Allah Teâlâ adeta Peygamber (sav) Mekke’de Mekkelilerin baskı ve işkencesi altında iken onu oradan hicret ettirip tekrar muzaffer ve egemen bir şekilde Mekke’ye döndüreceğini vadetmektedir. (Keşşâf)
قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Cümle istînâfiyye veya atfedilen iki cümle arasında itiraziyye olarak fasılla gelmiştir.
Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ cümlesi, mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رَبّ۪ٓي isminin Peygamberimize ait olan zamire muzâf olması, Resulullah'a (sav) destek ve şeref içindir.
Müsned olan اَعْلَمُ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. İsim cümleleri sübut ifade eder.
اَعْلَمُ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘nın sılası olan جَٓاءَ بِالْهُدٰى cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İkinci müşterek ism-i mevsûl مَنْ birinciye matuftur. Sılası olan هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur ف۪ي ضَلَالٍ , mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
مُب۪ينٍ kelimesi ضَلَالٍ kelimesinin sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
ضَلَالٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.
ف۪ي ضَلَالٍ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dalalet, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dalalet hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Sapkınlıktaki yüksek dereceyi ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
اَعْلَمُ ’da cem’ vardır. Hidayette olmak ve dalalet içinde olmak şeklindeki ayrım taksimdir.
جَٓاءَ , geldi manasındadır. بِ harfiyle kullanıldığında getirdi anlamına gelir. Fiillerin harf-i cerlerle yeni mana kazanmaları tazmindir.
هُدٰى - ضَلَالٍ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Herhalde sana bu Kur'an'ı farz kılan, yani bu Kur'an ile ameli farz kılan Cenab-ı Hak elbette seni dönülecek yere döndürecektir. Bu ayet Mekke'den hicret esnasında Cuhfe'de indiğine göre, meâd, ölüm; döndürmekten maksat ise Mekke'ye geri döndürülmedir. Yani ahirete irtihal etmeden önce seni bu çıktığın yere geri getirecek, Mekke'yi fethettirecektir. (Elmalılı)