فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَمَا | ve |
|
2 | كَانَ | olmadı |
|
3 | جَوَابَ | cevabı |
|
4 | قَوْمِهِ | kavminin |
|
5 | إِلَّا | başka bir şey |
|
6 | أَنْ |
|
|
7 | قَالُوا | demelerinden |
|
8 | اقْتُلُوهُ | onu öldürün |
|
9 | أَوْ | yahut |
|
10 | حَرِّقُوهُ | onu yakın |
|
11 | فَأَنْجَاهُ | fakat onu kurtardı |
|
12 | اللَّهُ | Allah |
|
13 | مِنَ | -ten |
|
14 | النَّارِ | ateş- |
|
15 | إِنَّ | şüphesiz |
|
16 | فِي | vardır |
|
17 | ذَٰلِكَ | bunda |
|
18 | لَايَاتٍ | ibretler |
|
19 | لِقَوْمٍ | bir toplum için |
|
20 | يُؤْمِنُونَ | inanan |
|
Hz. İbrâhim, kavminin bayram şenliği için kasabanın dışına çıktığı bir sırada, en büyükleri dışındaki bütün putlarını kırmış, bu yüzden onu ateşe atarak cezalandırmaya kalkıştıklarında Allah Teâlâ bir mûcize gerçekleştirip, o dehşetli ateşi serinliğe dönüştürmüştü, İbrâhim de sağ salim kurtulmuştu (bilgi için bk. Enbiyâ 21/51-71). Fakat bu olay da kavmi üzerinde ciddi bir tesir bırakmadı; 25. âyetten anlaşıldığına göre bunun bir sebebi de putperestliğin, söz konusu kavim arasında bir dayanışma ruhu doğurmuş olmasıydı. Yani onlarda din, bir inanç konusu olmaktan ziyade bir toplumsal kaynaşma aracı idi. Böylece onlar için dinî inançların doğru veya yanlış olmasının önemli görülmediği, toplumda bir sevgi bağı oluşturacak şekilde geleneksel bir kurum olmasının yeterli bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda bir gerçeklik konusu değil de sadece bir töre ve çıkar konusu, bir kültür unsuru olarak benimsenen dinin ebedî kurtuluşu sağlamaktan uzak olacağı da açıktır. Dolayısıyla, 25. âyette belirtildiğine göre, dünyada böyle bâtıl bir din etrafında birleşenler, sadece gerçek olanların değer taşıyacağı âhirette aynı sevgi bağını sürdüremeyecekler; aksine tapanlar, tapılanlar, birbirini aldatıp haktan saptıranlar ve körü körüne onlara kapılıp sapanlar, hepsi birbirinden kopacak, hatta birbirine ağır eleştiriler yönelteceklerdir; ama bu suçlamalar hiçbirini hak ettikleri cezaya çarptırılmaktan, Allah’ın yardımından mahrum kalmanın doğuracağı çaresizlikten kurtaramayacaktır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 264
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ
فَ istînâfiyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. جَوَابَ kelimesi كَانَ’nin mukaddem haberi olup lafzen mansubdur.
قَوْمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اَنْ ve masdar-ı müevvel كَانَ ’nin muahhar ismi olarak mahallen merfûdur.
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli اقْتُلُوهُ ’dur. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اقْتُلُوهُ fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَوْ atıf harfi tahyir / tercih ifade eder.
حَرِّقُوهُ fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Cümle atıf harfi فَ ile mukadder söze matuftur. Takdiri, فقذفوه فأنجاه (Böylece onu attılar ama O, onu kurtardı) şeklindedir.
اَنْجٰيهُ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi filldir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. مِنَ النَّارِ car mecruru اَنْجٰيهُ fiiline mütealliktir.
حَرِّقُوهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi حرق ’dur.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ف۪ي ذٰلِكَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. اٰيَاتٍ kelimesi اِنَّ ’nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur. لِقَوْمٍ car mecruru اٰيَةً ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. يُؤْمِنُونَ fiili قَوْمٍ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
يُؤْمِنُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ
فَ istînâfiyyedir veya 12. ayetteki İbrahim kıssasına atıftır.
Ayetin ilk cümlesi, olumsuz كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّٓا ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr, كَانَ ’nin ismi ve haberi arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf; sıfat denilen vasfın, mevsûftan başkasında bulunmamasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ izafeti, كَانَ ’nin mukaddem haberidir.
Masdar harfi اَنْ ’in dahil olduğu اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ cümlesi, masdar teviliyle كَانَ ’nin muahhar ismidir.
قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli olan اقْتُلُوهُ cümlesi ise emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Yine aynı üslupla gelen حَرِّقُوهُ, mekulü’l-kavl cümlesine اَوْ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler inşâî olmak bakımından mutabıktır.
ما كان ‘li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir, 3/79)
اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ [Onu öldürün veya onu yakın] cümlesinde îcâz vardır. Onu ateşte yakın demektir. Aynı şekilde فَاَنْجٰيهُ [Allah onu kurtardı] cümlesinde de îcâz vardır. Yani (Onlar onu ateşe attılar, Allah da onu ateşten kurtardı) demektir. (Safvetu’t Tefasir)
اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ
Cümle atıf harfi فَ ile mukadder cümleye matuftur. Takdiri, فقذفوه (Onu attılar.) şeklindedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İki cümle arasında meskutun anh vardır. Yani onu ateşe attılar, Allah da onu ateşten kurtardı demektir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
اَنْجَيْنَاكُمْ fiili اِفعال babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen نَجَّي fiili ise تفعيل babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın sözkonusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’an Kelimelerinin Sırlı Dünyası, S. 113)
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. ف۪ي ذٰلِكَ, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اِنَّ ’nin muahhar ismi olan لَاٰيَاتٍ ’e dahil olan لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır.
لَاٰيَاتٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tazim, لِقَوْمٍ ’deki tenvin ise muayyen olmayan cins ve tazim ifade eder.
Muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve istimrar ifade eden يُؤْمِنُونَ cümlesi, لِقَوْمٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكَ ile duruma işaret edilmiştir.
Allah’ın, ayetin başında söylediği hususları net bir şekilde göstererek dikkati çekmek ve onları yüceltmek kastıyla gelen işaret ismi ذٰلِكَ ’de istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’, her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
İşaret ismine dahil olan ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla işaret edilenler, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. İşaret edilenler hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bahsedilenlerin derecesinin yüksekliğini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)